Ordu’da, üniversitesi öğrencisi Ceren Özdemir (20) oturduğu binanın önünde vahşice öldürüldü. Bıçaklı saldırıya uğrayan Ceren Özdemir, hastaneye kaldırıldı ancak kurtarılamadı. Polisin gözaltına almak istediği şüpheli mukavemet gösterdi ve bir polis memurunu bıçakla karnından yaraladı.
Poliste 20 ayrı hırsızlık suçundan kaydı da bulunan Özgür Arduç yakalandıktan sonra polise verdiği ifadede alışılmış “pişman mısın?” sorusuna verdiği cevap katilin hayata ve insana nasıl baktığını açıklamaya yeter: “Üzülmüyorum, nasıl öldürdüm!.. diye havaya giriyorum…” Anlaşılıyor ki katil yakalanmasaydı çok daha kişiye zarar vermeye niyetli.
Bu olaydan herkesin üzerine çıkaracağı dersler, hatırlaması gereken sorumluluklar var. Dünkü tedbirlerle devam edersek yarın benzer olayları konuşacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
Olayın hemen ardından tartışılmaya açılan “cinayetin arka planı” sorgulaması sadece bazı suçlarla ilgili ceza indirimi öngören “infaz paketi”nin rafa kalkması ile sınırlı kalmayacak. Doğrusu kalmamalı da.
“Ceza İnfaz İndirimi” çalışmasının rafa kaldırılmasına sebep olarak bazı milletvekilleri toplumdaki infiali gösteriyor. İtiraz eden milletvekilleri infaz paketinin Cumhurbaşkanı ile görüşülerek rafa kaldırılmasını talep etmişler. Teklifin arkasında ise paketin yasalaşması hâlinde faydalanacak mahkûmların nefsi ıslah değil cezaevlerinin doluluk oranının yüzde 129’a çıkmış olması. Açıkçası yeni gelecek olanlar için yer açmak gibi izan dışı bir gerekçe var.
İşin kolayına kaçanlar eğer zanlı açık cezaevine çıkarılmamış olsaydı cinayet vuku bulmayacaktı görüşünde. Bu psikopat katillerin nasıl türeyip sokağa salındığını arkaya atıyorlar. Evet suçun meydana gelmesinde zanlının açık cezaevine çıkması önemli bir parça ama bir katilin vücut bulması için gerekli altyapının tamamı değildir.
Asıl cevap arayan soru; katilin cinayeti işlediği güne kadar nasıl yontulduğudur. Bir insan yerine bir canavar yetişirken onun hamuruna kimler su taşıdı? Kimler onunla el birliği yaptı? Gelecekteki benzer cinayetlerin önünü kesmek bu soruya verilecek cevapta saklıdır.
Bilindiği gibi cinayet filmlerinin ustası Alfred Hitchcock’tur. Hitchcock meşhur “sapık" filmindeki Katil Norman Bates karakterini 1957 yılında cinayetten tutuklanan gerçek katil Ed Gein'nin suçlarından esinlenerek buldu. Norman Bates karakterini oynayacak rol için aktör seçerken gelenlerin içinde problemli tipler aradı.
Birçok şöhreti reddetti, sebebini soranlara “katil olmak rol icabı da olsa düzgün bir adam için ağır bir yüktür…" diyordu. Sonunda Anthony Perkins’i buldu. Filmin yayınlanmasından yıllar sonra bile Anthony Perkins, sapık Norman karakteri hakkında konuşmayı reddetmiş. Çünkü insanlar katil Norman ile Perkins arasında bağ kurmaya çalışmışlardı.
Şimdi psikologlar, eğitimciler, hukukçular şunu araştırmalı ki;
Aile içinde şiddete maruz kalmak kadar TV dizileri öncülüğündeki yaygın medya unsurlarıyla yapılan gelişigüzel yayınlar bu tür suçlu profilini inşa etmekte pay sahibidir.
Nitekim son olaylarla ilgili olarak medyaya tepki gösteren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, televizyon ve dizilerin birçok cinayet için fikrî altyapı oluşturduğunu ifade ederek, "Günlük hayatta şahit olduğumuz pek çok cinayet hadisesinin aynısını yıllardan beri televizyon filmlerinde, dizilerde izliyorduk. Birilerini bir şekilde etkilediğini, yönlendirdiğini, onlardan akıl aldığını, bir fikrî altyapı oluşturduğunu, kim inkâr edebilir?" dedi.
Bir katil bağıra çağıra inşa edilmez. İyilik gibi kötülük de zamanla insanların bilinçaltına işlenir ve bunun en kestirme yolu dizilerdir. Hele çocuklar, gençler ve eşler kendi evinde şiddet görüyorsa bu medyatik saldırılar için mukavemetsiz açık hedeftir.
Bunun üzerine bir de yer yokluğundan kapalı hükümlülük açık hâle getirilerek gevşetildiğinde giderek şiddet toplumu hâline gelmemize şaşılmaz.
İnsana dokunan her programın, her kurumun sil baştan yapılması gerekiyor. Yeni hapishaneler inşa etmekle bu sorunu çözemeyiz. Eğitimci yerine gardiyan ve bekçi sayısı artar hepsi o kadar...