Daha öncede dünya kamuoyunda gündem olmuştu ama karşılık bulmadı veya üstü kapatıldı.
Mayıs ayı sonlarında Dünya Sağlık Örgütünün koronavirüsten ölenlere otopsi yapmayın talimatına uymayan İtalyan doktorlar yaptıkları otopsilerde hastalarda damarların kan ile genişlediğini ve kanın pıhtılaştığını bunun kanın normal şekilde akmasını beyne, kalbe ve akciğerlere oksijen taşımasını engellediğini ve hastanın ölümü ile sonuçlandığını tespit ettiler.
İtalyan Sağlık Bakanı hemen koronavirüs tedavi protokollerini değiştirdi. Hastalara doğal kan sulandırıcılar verildikten sonra bu hastalar iyileşmeye başladılar. Bu yeni yöntemin sonucu olarak, Sağlık Bakanlığı tek bir günde 14.000’den fazla hastayı evlerine gönderdi.
Bu durum sonrasında beklenenin aksine birden TV’lerden İtalya kaynaklı salgın haberleri yok oluverdi. İtalyanlar; Covid-19'a yakalananların tek yapmaları gereken kan sulandırıcılar kullanması gerektiğini belirtirken, ölü bedenlerin otopsi yapılmadan hemen gömülmesini emreden WHO hakkında da ciddi şüpheler uyanmaya başladı.
Önceki gün İngiltere'nin önde gelen bilim insanlarından biri de yeni tip koronavirüs (Covid-19) nedeniyle hayatını kaybeden her hastada “kan pıhtılaşması” meydana geldiğini öne sürdü. Covid-19’a yenik düşmüş hastaların otopsilerini inceleyen Imperial College London'dan Profesör Graham Cooke, tüm Covid-19 hastalarında bir tür tromboz “kan pıhtılaşması” bulunduğunu açıkladı.
Tabii bu durumda tavsiyeler aynı kapıya çıktı “kan sulandırıcı” kullanın… Ölümleri örtbas ettiği ve dünyada birçok ülkede ekonomik çöküntüye sebep olduğu için süreç bittiğinde WHO “Dünya Sağlık Örgütü” dava edilecek.
Covid-19'un zararı sadece turizmin batması, otellerin iflası, havayollarının kapanması, ekonomik çarkların kırılması ve raporlara sıkıştırılan can kayıpları ile sınırlı değil. Asıl tahribat “karışma, görüşme, bir araya gelme, elini tutma” derken insanlığımızda.
Bunun ne anlama geldiğini herkes ilerleyen zaman içinde görecek.
1960’lı ortaokul yıllarımızda sıra arkadaşım rahmetli Ziya’nın ellerinin üzerinde neredeyse boş alan bırakmayacak yoğunlukta “siğil” vardı. Hem sağlık hem estetik sıkıntı çeken Ziya’yı bu dertten umulmadık bir biçimde durumu fark eden İngilizce Hocası kurtardı. O yıllarda piyasaya yeni sürülen “tükenmez kalem” ile Ziya’nın ellerindeki siğillerin her birinin etrafını bu kalemle çizip çember içine aldı.
İlk günler biraz muziplik konusu yaptığımız süslü siğiller birkaç gün sonra kuruyup döküldü ve Ziya siğillerden kurtuldu. İşin sırrını yıllar sonra çözebildik.
Eğer hayatınızda bir şeyi yok etmek istiyorsanız, yapmanız gereken etrafını kalın duvarlarla çevrelemek ve onun yalnızlaştırmak. İçeride kuruyup kalacaktır. İnsanlarda böyledir.
Hepimiz aile merkezli, komşu, hemşeri diye tanımlanan sosyal ve kültürel bir çeşit çemberin içinde yaşıyor ve duygusal zihinsel olarak onlardan besleniyoruz. İnsan beynindeki nöronlar arasında da “sinaps” denilen bağlantı koridorları varmış. Eğer bunlar çalışmazsa kuruyup ölürler nihayetinde sevdiğiniz insanların adını bile unutursunuz. İnsanları kurutanda aralarındaki “Sosyal İlişkinin” yok olmasıdır.
Yalnızlık öldürür, şimdi korona bu çemberleme işiyle görevlendirilmiş gibi hepimizin hayatını etkiliyor. Yaşama biçimini, düşünce tarzını ve çalışma hayatını değiştiriyor. Gıyabi bir dünyada, bütün işlerimizi gıyaben hallediyoruz.
Korona sürecinden henüz çıkmadık ama süreç bitti dendiğinde dengeleri altüst olmuş yeni bir dünyaya merhaba diyeceğimize kimsenin şüphesi olmasın…