Bazı insanlar özellikle gençler başarılı insanların ağızlarında altın kaşıkla doğduğunu veya yolda yürürken içi para dolu bir poşete ayaklarının takıldığını zanneder. Kolay yükselmek, servet sahibi olmak hayata böyle bakanların hastalığıdır. Zamanımızın pembe dizileri, ucuz romanları gençleri böyle zehirliyor. Oysa her başarılı insanın hayatında binbir zahmetle aşılmış içi çalı çeper dolu dar ve engebeli yollar var.
Aşılmaz zannedilen dağları aşmışlar, Alvarlı Mehmet Efe’nin deyimiyle biliyorlar ki: “Bir dağ ne kadar yüce olsa da, bir kenarı yol olur…”
Önceki gün Erzincan Valimiz Sayın Süleyman Kahraman ile CAN TV–24 kanalında “Bir konu bir konuk" programında hayat, insan ve şehir üzerine tecrübelerini paylaştık. Sayın Valinin sükûnet üzerine kurulu hayatının arka planında ne fırtınalar var. Yukarıda paylaştığım başarı için kısa yol bekleyenlere farklı bir yol tavsiye etti.
“Kırıkkale’nin bir köyünde yazı, yaban ve tarla işçiliği ile geçen çocukluğumdan sonra okumak için şehir merkezine göç ettik. Kaldığımız sıvasız briket evin tek salonunun beton döşeli zemini buz gibi soğuk ve üzerine serdiğimiz kilim ısıtmıyor. Sonra üzerine tahta döşeme yapıldı ve bunun mutluluğunu uzun süre yaşadık...”
Böyle başlayan bir tahsil hayatının siyasal bilgiler ve ardından kaymakamlık ve valilikle devam eden hayatında dikkat çekici şey günün her saatini, farklı yerlerde insanlarla birlikte onları dinleyerek ve hizmetler hakkında kanaatlerini kendilerinden, yerinde görüp yeni ihtiyaçlarını kendi ağızlarından dinleyerek, izleyerek geçiriyor. Böylece patırtısız ve sessiz bir hizmet yukarıdan aşağı tüm kurumlara yansıyor.
"Sevgi yukarıdan yayılır" derler. Yasalar insanı mecbur kılar ama vicdanları ikna etmek ancak sevgiyle mümkün.
Seminerlerde gençlerle paylaştığım tecrübeler bazen yabancı kaynaklı olması karşısında dinleyenler neden bize ait değil diye soruyorlar, haklılar. Ancak bunları toplum içinde arayıp bulmak ciddi araştırma ve zaman istiyor ve bizi National Geographic araştırmaları gibi himaye eden sivil toplum kurumları yok. Hayat yolunda ne bulursak onu paylaşıyoruz.
Sayın Valimizin bizimle paylaştığı Karaman’ın Narlıdere köyündeki hatırası bir servet değerinde.
“Narlıdere köyüne gittim de burada genç bir kızla tanıştım, onu görmek benim için büyük bir ilham kaynağı oldu. İlham almamın sebebi şuydu, bu genç kız öne eğilip ağzıyla bir kalem alıyordu sonra da ağzıyla yazıyordu, kolları ve bacakları yoktu, ağzıyla yazı yazıyordu. İşte bu dünyada iz bırakmaya karar vermiş bir kişi...”
Bu hikâye bana yürekten dokundu çünkü ben kocaman bir liste dolusu engel sayabilirdim.
Bu hatıra bize şunu gösterdi ki, Elisa Robinson şöyle derken haklıymış: “Etrafınızda olup bitenler veya başınıza gelenlerden ziyade asıl sizin içinizde meydana gelenler önemlidir.”
O, kolsuz ve bacaksız doğmasına rağmen kendini kendi içinde her şeye gücü yetecek bir kişi olarak görüyor, ruhen iflas edip de kendini yok saymaya karar vermemiş.
İnsanlar neyin üzerine odaklanırsa oradan büyür ve hayatlarını yaşama biçimleri kendi hikâyelerine inanışlarının sonucudur. Hikâyesini değiştirmeyen hiç kimse hayatını değiştiremez
Eğer büyük bir işe imza atmak istiyorsanız hayatınızı üzerine kurduğunuz ilişkilere bir bakın. Büyüklüğe ulaşmanızın tek yolu sizi o seviyeye itecek ve düşüncelerinizi yükseltecek insanlarla beraber olmaktır, ama bu kolay bir iş değildir, birinin sizin ruhunuza dokunması lazım.
Ben şuna inanıyorum ki tüm olumsuzluklara rağmen kendi büyüklüğünüzün sınırının ne olduğunu asla bilemezsiniz. Ruhunuza dokunan biri olduğunda sınırınız yokmuş gibi davranırsınız.
Aerodinamik kurallarına göre arı kuşunun uçamaması gerekir. Çünkü arı kuşunun kanatları fazla küçüktür. Ama arı kuşu bunu bilmez ve uçar.
Eğer sizin de ruhunuza dokunan bir dostunuz olursa fark etmediğiniz yönleriniz ve becerileriniz olduğunu fark edersiniz.
Bazen siz onu ararsınız bazen de Sayın Kahraman gibi bir dağ köyünde o sizi bulur...