Demir Ökçe

A -
A +
 
 
Ne zaman ve nasıl biteceğini henüz kestiremediğimiz “evde kapalı günler” kitap okumak için hepimize bir fırsat veriyor. Ben de; öğrencilik yıllarında rahmetli Başyazarımız Yalçın Özer’le okuyup, üzerinde tartışmalar yaptığımız yazar Jack London’ın “Demir Ökçe” romanını baştan aldım.
“Demir Ökçe” romanı oligarşinin ABD’de  (Oligarşi, küçük ve ayrıcalıklı bir grubun iktidarda olduğu yönetim şeklidir) ortaya çıktığı, küçük ve orta ölçekli işletmeler iflas ederken orta sınıfı da sıkmayı başaran sermaye baronlarının 1912-1932 tekelci yıllarını anlatıyor.
Roman için yazar Anthony Meredith “1912-1932 arasındaki buhranlı yılları kapsayan çalkantılı bir dönemde yaşamış insanların ruhsal durumlarının Jack London'ın Demir Ökçe'de olduğundan daha canlı tanımını başka hiçbir yerde bulamayız. Hataları, bilgisizlikleri, kuşkuları, korkuları, yanılgıları, etik kuruntuları, şiddet içeren tutkuları, akıl almaz alçaklık ve bencillikleri gibi. Bu tür konuları anlamak bu aydınlanma çağında bize çok güç geliyor" diyor.  
Bugüne geldiğimizde; tüm dünyada mücadele verilen koronavirüs salgınının da “Demir Ökçe”nin (bugün bazı araştırmacılar onlara “küreselciler” diyor) farklı boyutta bir saldırısı olduğunu söyleyen bazı araştırmacılar var.
Salgın sonrası dünyanın ekonomik, siyasal ve sosyal bakımdan bugünkünden çok farklı olacağını hemen herkes söylüyor. Ancak dünya çapında bir saldırı varsa bunun arkasında küreselciler yani “Demir Ökçe” var diyen araştırmacılar, yaşananların “Dünya çapında bir olayı bir ulus devletin yapma şansı zayıf. Küreselciler, tüm dünya devletlerine ve insanına yönelik operasyon yapıyor. İnsan fıtratını değiştirme, devletlerin yönetim şeklini değiştirme, insanın hayat tarzını değiştirme amaçlı bir deney…” olduğu fikrinde.
"Bunu niye yapıyorlar?" sorusuna cevapları ise “Tüm dünyada yükselen ülkeler yeni bir ekonomik düzen ve ödeme sistemi arayışında” şeklinde...
Sonuçta dayatılan zorla giydirilmek istenen hangi ekonomik, siyasi ve sosyal düzen olursa olsun bunun merkezinde “insan” vardır ve yeni sistemin ayakta kalması, var olabilmesi insanın bunu kabul etmesine bağlıdır. Değişim isteyenler, değişimi kendi tabii seyri sonucuna bırakmayıp, insan fıtratını, tabiatını zorluyorlar.
Bazı araştırmacılar ise “Siz burada biyolojik savaş teorileri ile uğraşırken, büyük sermaye, üreteceği bir aşının veya tedavi için geliştireceği ilacın getireceği büyük paraların hayali peşinde koşmaya başlamıştır bile…” görüşünde.
Bu görüşte yukarıdaki görüşle aynı kapıya çıkar. Nitekim önceki gün bir takipçi arkadaşım “Big-Datanın Ölümü” başlıklı paylaşımıma "Eğer salgından itibaren GSM firmalarından pozitife olan hastaların geçtiği rota izlenseydi ve data analizi yapılsaydı bu durumu yaşamıyor olacaktık” paylaşımında bulundu.
Bu fikirde mantıklı görünüyor ancak uygulama için Dünya Sağlık Örgütünün kurguladığı iddia edilen “tüm dünyada her türlü mikro organizmaların saldırısına karşı insanı uyaran bir 'Biyometrik Çip' geliştirilip insanlara takılması gerekir."
Ancak, yine çoğu araştırmacılar normalde insanların "Hacklanebilir insan" olmak korkusu ile “biyometrik çip” taktırmaya yanaşmayacakları kanaatinde.
Bu karşıt fikirlerin ne tarafa evrileceğini masabaşı tartışmaları değil insanların sahadaki tavrı gösterecek.
Kanaatimce o zaman çok da uzak değil...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.