Evet, her şeyin içini son bir asırda boşalttılar elimizde aile diye dört duvarla bir kapı kaldı.
Devre mülk gibi evlilikler, artan aile içi şiddet, ayrılan eşler, artan boşanmalar ve savrulan gençlik.
Aileler koruyucu olmaktan çıkınca sipariş usulü “koruyucu aileler” kurmak zorunda kaldık.
Gençlik derdini de idealini de kaybetti, savrulup gidiyor diye dertlenince onların peşinden kimin nasıl, koşup tutacağını merak ediyorum?
Gençlerin kaybolup gitmesinden geleceğimiz için endişe edenlerin geriye dönüp önce aileleri sahiplenmesi gerekiyor.
Aileyi kaybedince her şey değerini kaybeder, ne büyük kalır ne küçük ne genç ne de gelecek.
TÜİK’in son araştırmasına göre 2014 yılında boşanan çiftlerin sayısı önceki yıla göre yüzde 4.5 artınca TBMM, artan boşanma oranlarını araştırmak için komisyon kurmuş.
Komisyon neyi araştıracak, mesele hem karakolluk hem doktorluk.
Aileleri tehdit eden fırtına bir yandan esmiyor ki, saldırı hortum gibi tepemize biniyor, paçasından yakaladığını AD Kavminin günahkârları, çekirge sürüleri gibi savurup yere vuruyor.
Son habere bak!
“Gözü dönen koca, 20 yıllık karısını kendisinden boşanmak istediği gerekçesiyle uykusunda haşladı. İddiaya göre köftecide çalışan ve işten gelen A.D. uyumak için uzandığında alkollü olduğu ileri sürülen yirmi yıllık eşi çaydanlıkta kaynattığı suyu kendisinden boşanmak istediği belirtilen karısının yüzüne döktü. Ağır yaralanan kadın çocukları tarafından çağrılan ambulans ile hastaneye kaldırıldı. Yaralı kadın hastanede yaşam savaşı verirken zanlı ise serbest bırakıldı...”
Haberde insanın içini yakan bu zalimce şiddeti uygulayan kocanın mahkemeden elini kolunu sallayarak çıkmasıyla beraber, kocayı eşine bunu yapabilecek kadar zıvanadan çıkartan sebep, olayın sonrası eş ve diğer aile fertlerinin ne olduğu?
Haberi okuyunca başımdan aşağı kaynar su yemiş oldum. Haşlanan sadece mağdur eş mi? Olayın gerisinde ailenin diğer fertleri hangi travmaların içine düştü?
Çünkü yara, yanık pansuman tedavi edilir ama mağdurda ve aile fertlerinin yüreğinde, zihninde açtığı yaranın kapanması zor.
Annem 1939 büyük Erzincan depreminde yedi yaşında tek başına enkazdan çıkmıştı, bütün ömrünü her gece deprem korkusu yaşayarak geçirdi, seksen yıl onun yastığın altında küçük el feneri, günlük elbise ile yatmasına kimse mani olamadı.
Annesinin gece uyurken babası tarafından kaynar su ile haşlandığını gören hangi çocuğa kim nasıl unutturacak? Şimdi benzer depresyonlarla boğuşan mağdur sayısının ne kadar olduğunu kimsenin bilmediği aileler ve bunların çocukları hayata, evliliğe, aile kurmaya nasıl bakıyor?
Bu tam bir mefluç bakışıdır.
Yozlaşmış kültür ve medya hortumları çocuklarımızı elimizden zorla almıyor onların kucağına sorunsuz, sorumsuz, çilesiz aileler, kolay köşe dönme hayalleri ile başlarını okşadığı çocuklarını kendi elleri ile teslim ediyor. Sadece matematik, fizik, kimya öğreterek arkada bıraktıkları kötü ve yoksulluk dolu geçmişlerinden öç alacağını sanan aileler yanlış yolda koşuyor.
Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak diye buna derler.
Yozlaştırılmış kültür, aile vasfı törpülenmiş kalabalıklar kendi elleri ile çocuklarının hayallerini ve rüyalarını kâbusa çeviriyor.
Dün Çanakkale’de, Balkan Harbinde, Yemende genç nesilleri kırmak için tepemize binenler bugün yozlaşmış medya ve kültür saldırıları ile aynı tahribatı yapma derdinde. Kendi kültürümüzle, kendi medya dünyamızla çocuklarımıza bir dünya inşa edemezsek hiçbir şey bu karanlığı aydınlatamaz.
Çocukların aileden alacağı terbiye sadece onların değil hepimizin geleceğidir.
Ama hiç kimse kendinde olmayanı başkasına veremez…