AK Parti, hafta içinde Meclis Genel Kurulunda görüşülmeye başlanan yargı paketinde yer alan Türk Ceza Kanunu’ndaki (TCK) “casusluk” suçunun kapsamını genişleten ve kamuoyunda “Etki ajanlığı” olarak bilinen maddeyi yeniden değerlendirilmek üzere geri çekti.
Geri çekilen madde “Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında…” hükmünü kapsıyordu.
Tartışma konusu maddeye özellikle “Yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler” ifadesinin muğlak ve yorumlamaya açık olduğunu iddia eden muhalefet maddenin uygulamaya geçmesini “iktidarın eline her düşünen bilim insanı, gazeteci, siyasetçiye yönelik kullanılabilecek bir maymuncuk vermek…" anlamına gelebileceğini söylemişti.
Maddenin geri çekilmesinden dolayı AK Parti grubuna teşekkür etmeyi ihmal etmeyen sadece muhalefet değil. Yaptığı açıklamada;
“Yasa teklifi kabul edilseydi ülkede sivil toplum örgütlerinin özgürce faaliyet yürütme ve meşru çalışmalarını gerçekleştirmelerine yönelik ciddi bir tehdit oluşturacaktı. İnsan hakları örgütleri, gazeteciler, avukatlar ve diğer sivil toplum çalışanları bugün rahat bir nefes almış olsalar da teklif her an yeniden sunulabilir…” diyen Uluslararası Af Örgütü Avrupa Bölgesel Direktör Yardımcısı Dinushika Dissanayake de mutluluğunu(!) paylaştı.
İçerideki ve dışarıdaki muhalefeti hırpalayan yasa teklifinde yer alan Etki ajanlığı, “medya, sosyal medya, lobicilik ve psikolojik savaş teknikleriyle” belirli bir algı, düşünce veya davranış oluşturmak amacıyla bir ülkenin ya da bireyin, düşünce yapısını, kararlarını, “kendi çıkarları doğrultusunda” etkilemek amacıyla yürüttüğü faaliyetleri ifade eder.
Toplumun algısını tahrip edici bir yöne çekme maksatlı “Etki ajanlığı” lügatimize yeni giriyor olsa da sahada sıkça muhatap olduğumuz sonuçları ile bize tanıdık geliyor.
27 Mayıs 2013'te Gezi Parkı'nda Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında “ağaçların başka yere taşınacağı” gerekçesiyle bir grup tarafından başlatılan eylemler, sosyal medya aracılığı ile milyonlara ulaşmış ve ülke geneline yayılarak ve hedef saptırılarak o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve hükûmeti hedefe koyan bir harekete dönüşmüştü.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geniş çaplı bir kargaşa ortamı oluşturan eylemlerin Türkiye'ye doğrudan maliyetinin 1,4 milyar dolar, dolaylı maliyetinin ise 100'lerce milyar doları bulduğunu söylemişti.
Olayları, aralarında CNN International ve BBC gibi televizyon kanalları ile Reuters gibi haber ajanslarının da bulunduğu yabancı medya kuruluşları "Türkiye'de iç savaş var" gibi yansıtarak operasyonun hedefini ortaya koymuştu.
Yasal süreç başladığında Gezi İddianamesinde "Etki Ajanlığı ve Şiddetsiz Eylem Yöntemi Kullanmak" suçlamaları da yer aldı.
Günümüzde toplumsal hareketlerde önemli bir silah olarak kullanılan “Etki ajanlığı” sosyal medya ve dijital teknolojilerin gelişmesiyle iktidarları hırpalamak için yaygın ve sık başvurulan bir operasyon aracı oldu.
“Etki ajanlığının” terörle mücadele planında yer alması doğaldır ve zarurettir. Propaganda aracı olarak siyasete sığındığı gibi sanat ve medyada da kendine alan arayan terör örgütü şiddet ve terör eylemlerini bir kurtuluş mücadelesiymiş gibi göstermeye çalışmakta.
Nihayetinde, “terörizmin finansmanıyla mücadele eylem planı” hayata geçirecek olan iktidar terör örgütlerinin kara propaganda için kullandığı “iletişim kanalları ve medya araçları” içinde gerekli tedbirleri alarak vatandaşın yanlış bilgi ve çarpıtmaya maruz kalmasına izin vermemelidir...