Ev kedisi evde kaldıkça mutludur ama yeteneklerinin fark edilmesi için sokakla yüzleşmesi gerek. Evden atılıp sokaktaki hayat kavgasına müdahil olursa ne olur?
"Tosun Paşa" filmindeki küçük enişteden beter ederler. Hayat mücadelesi sokakta veriliyor ve buna hazır olmayanlar ev kedisi durumuna düşüyor. Müsebbibi emekli maaşının yarısını gurbetteki çocuğuna harcayan baba mı? Yoksa hayata tutunmak için yapıştırıcı zannettiği diplomayı kovalayan genç mi? Kim? Sokakla tanışmamış bazı akademisyenler, üniversite amfilerindeki uslu çocuklarla meseleyi çözdüklerini sanıyor. Üniversiteler artık kendileri için değil mezun ettikleri öğrenciler için neyin önemli olduğuna karar vermeli ve fark etmeli.
İş arama peşinde seneleri geçtikçe özgüvenini kaybeden gençleri gördükçe bu birikimin bir cerahate yol açması muhtemeldir. Bence yüksek öğrenim planlamasını yapanların şu soruya cevap bulması gerekir:
Çocuklara verdiğimiz eğitim onların geleceklerini inşa etmesinde ne kadar etkin? Kendilerini farklı ve değerli kılacak hangi özellikler için bize müteşekkirler?
Saygın bir akademisyenin durum tespiti şöyle:
"Ben sadece üniversite öğrencilerine ders ya da konferans veren bir akademisyen değilim. Yıllardır memleketin dört bir yanındaki lise öğrencilerine gelecekleri için doğru seçim yapabilmelerinin önemini anlatıyor, kariyer konferansları veriyorum. Bu bana göre görev alanımdaki en önemli görevlerden bir tanesi. Her sene binlerce öğrenciye dokunan birisi olarak şunu söyleyebilirim ki; eğitim sistemimizin baştan sona yenilenmesi gerekiyor. Öğretilmemesi gereken şeyleri öğretiyor, öğretilmesi gerekenleri es geçiyoruz. Dünyanın en ağır eğitim çarkının içerisinde okuldan nefret eden milyonlarca genç yetiştiriyor, üstelik onları dış dünya ile mukayese edilebilecekleri sınavlara soktuğumuzda en gerilerde kalıyoruz. Çocuklarımız ne spor, ne kültür-sanat, ne de sosyal hayattan faydalanamayacakları, sınavdan sınava koşuşturuyor; ana sınıfından itibaren özel ders alıyorlar. Sonra elimizde ne kalıyor derseniz; mutsuz ve yeteneklerinin farkında olmayan bir genç kitle..."
1992 depreminden sonra Erzincan'daki yeni yapılanma ilkeleri ile ilgili olarak ODTÜ inşaat fakültesinden Prof. Dr. Polat Gülkan'la deprem mekânlarında tanışmama mezun bir öğrencisi vesile olmuştu. Mezun bir öğrencisi ile olan ilişkisinin sahada da devam etmesinden duyduğum memnuniyeti söyleyince "Bu gayet tabii bir sonuçtur, mezun öğrencilerimizin iş hayatındaki performansları bizi ilgilendiriyor" demişti.
Fransa'daki "Otel George"un baş aşçısı Eric Briffard, restoran dünyasının Oscar'ı olan "Üçüncü Michelin Yıldızı" ödülünü aldığında diyor ki: "Benim için önemli olan aldığım ödüller değil, karşı masada oturan müşterimin önüne koyduğum tabak ve onun memnuniyetidir."
Ben de bir öğrencinin hayata atıldığında göstereceği performansın onu mezun eden kurum içinde önemli olduğunu düşünüyorum.
Şimdi son zamanlarda başta Gıda Mühendisleri'nin hayat mücadelesi adına sosyal medyadaki gayretlerini gördükçe onları mezun eden kurumların ne yaptığını merak etmeden edemiyorum.
Herhâlde bulundukları yerden sokaktaki hayat mücadelesini iyi göremiyorlar.
Kampüsten sokağa çıkmaları gerekli diye düşünüyorum. Mezun öğrencinin yalnızlığı bir gün onları da yakalayabilir.