Anadolu kasabasında oturup İstanbul seçim sonuçlarının geleceğimizi nasıl etkileyeceğinden bahsediyoruz. Korkularımız depreşiyor. Bizler, evdeki, sokaktaki meselelerin sorumluluğundan kaçmak için önemli bir gerekçe buluyoruz. Büyük adam rolü oynuyoruz. Politikacılar bundan memnun çünkü bundan besleniyorlar, varlıklarını bize borçlular. Medya bundan memnun havanda su dövüp duruyor, merdiven altı çay ocakları memnun, hep birlikte geçinip gidiyoruz.
Yalnız, bu durumdan memnun olmayan küskünler var; evler ve evdekiler...
Uzmanlar “önemli işlere öncelik verin” diye bağıradursun, ehemmi mühime feda ediyor, üst üste biriken asıl dertlerimizin kanamasını seyrediyor, ev yanarken bahçe duvarlarının badanası ile uğraşıp duruyoruz.
Bir Rus yazar, hikâyesinde birlikleri cephede imha olurken bilardo maçı yapan bir generali anlatıyordu. General bilardo maçını kazandı ama dışarıda büyük maçı kaybetti. Bazen birlikleri cephede imha olan generalin bilardo aşkı gibi önemli şeyleri arkaya atıp önemsizlerden besleniyoruz.
Fazla uzatmaya gerek yok, değerler aşınıyor, insani ilişkiler anlam kaybına uğruyor ve insanlar ait oldukları aileden, şehirden, toplumdan kopup savruluyor. Aile bireyleri yukarıdan aşağıya birbirlerine önce küs sonra kavgalı hâle geliyor. İnsanlar arasındaki ilişkileri de, toplumsal ilişkileri de böylece buharlaşıp bitiriyor.
Seçmenin partisine küsmesi o partiyi güç kaybına uğratır diye endişe ederken, eşlerin evine, aile fertlerinin birbirine, vatandaşın şehrine, mağdurun adalete, mazlumun güvenliğe, hastanın doktora, öğrencinin öğretmene küsmesi ne anlama geliyor?
Bizim meselemiz, dünyevileşmenin kontrolden çıkmasıyla birlikte, toplumun iğrenç cinayetler, şiddet ve tecavüz biçimlerinin sıradan görülebildiği bir hâle dönüşmesidir. Bütün bunlar olurken ekran ve manşetlerin bu kadar siyasallaşması bizi nereye götürür?
Cinayet, şiddet ve tecavüz olayları iğrenç bir biçimde ekranlardan taşıyor. Ailenin yaşadığı çöküşü gösteren bu tablo ülkeye aydınlık günler mi vadediyor?
Beyler, politik olarak ajite edilmiş bir toplumun korkularının arkasına saklanmayı bırakın ve işinizin başına dönün. Türkiye’nin sorunu ahlakidir. Şiddet aile içinde böylesine yayılıp palazlanırsa, boşanmalar katlanarak artarsa, dolandırıcılık her vatandaşın başına gelecek sayıda sıradanlaşırsa bu ne anlama geliyor? “Türkiye sadece genç kuşaklarını değil geleceğini kaybediyor!”
Çoğu araştırmacı, toplumsal sarsıntıların siyaset sosyolojisini de değiştirdiği görüşünde. Bunun siyasal sonuçları ise; “muhtemelen 20-30 sene öncesine kadar seçimlerdeki %75-25 oranında sol karşısındaki muhafazakâr üstünlük önümüzdeki birkaç seçim sonrası tersine dönerek muhafazakâr oran %40; sol-seküler kesimlerin oranı ise %60 olacak.”
Türkiye’nin sosyal ve siyasi geleceği asıl burada gizli. “Gelin bunu konuşalım, tartışalım” diyoruz ama, kiminle?..