Sandığa emanet edilen “Millet İradesinin” sahiplenilmesi, korunması bir zincirin baklaları gibi uzun bir süreçtir. 31 Mart İstanbul seçim sonuçları zayıf halkayı bir daha ortaya koydu ki, insan faktörünün olduğu her alan istismara açıktır. “Derin Tarih” dergisi mart sayısında geçmiş seçimlerde kendi iradesini milletin iradesi ile takas etmek isteyenler olduğu gibi bugün de farklı yollardan aynı hamleleri yapmak isteyenler olabileceğine dikkat çekmişti.
Dergide, “Türkiye’deki ilk çok partili seçim olan 14 Ekim 1930 yerel seçimleri sırasında cereyan eden ilgi çekici olayları hatırlamaya ne dersiniz?" denilen makalede;
Seçimlere o döneme kadar devam edegelen tek parti Cumhuriyet Halk Fırkası ile “güdümlü” ve "göstermelik” muhalefet partisi hükmündeki Serbest Cumhuriyet Fırkası arasındaki seçimde yaşanan sandık skandalını (12 Ekim 1930 tarihli Son Posta) şöyle aktarmış.
“… Günün başlıca hadisesi, sandık başında memur sabık Emanet Memurlarından Gözlüklü Galip Efendi’nin ceplerine doldurduğu reylerle birlikte cürmü meşhut (suçüstü) hâlinde yakalanması olmuştur. Bu memur donuna varıncaya kadar yaptırdığı ceplere hep Halk Fırkası’na ait rey pusulası doldurmuş, zaman zaman ve fırsat buldukça bunları sandığa atıyormuş. Hadise, Serbest Fırka murahhasları tarafından görülmüş, kaymakam, merkez memuru, polis komiseri, polisler ve diğer memurlar huzurunda üzerinin aranması istenmiştir. Galip Efendi’nin üzeri arandığı zaman ceplerinden 400 kadar Halk Fırkası rey pusulası çıkmış, zabıt tutulmuş ve bu adam sandık başından uzaklaştırılmıştır.”
31 Mart seçimlerinde İstanbul seçim bölgesinde AK Parti oylarına fren yaptırmak isteyenler, ceplerinden sandığa oy pusulası dökmediler ama çok sayıda sandık sonuçları üzerinden kaydırmalar yaparak öne geçme hamlesi yaptıkları anlaşılıyor.
AK Parti’nin oyları tutanaklara doğru geçirilmemiş, çoğu dikkat çekmesin diye başka ve farklı partilere yazılmış. Ne var ki mızrak sandığa sığmadı!..
İstanbul seçim bölgesinde sandıklar üzerinden ciddi bir operasyon yürütülmüş, açılan sandık sayısı yüzde 98,8 oluncaya kadar önde giden AK Parti oyları bundan sonra demir atmış gelenler hep CHP hanesine yazılmaya başlanmış.
Ebette ki YSK’da başlatılan yeniden sayım ve mazbatalara geçen seçim sonuçlarının incelenmesi, sandıktaki hasarın boyutunu ortaya koyacak. Ancak insana dokunan bu sandıktaki oy gasbı nasıl önlenebilirdi?
Ortaya çıktı ki, İstanbul’da sandıkların bir bölümünde tahrifat yapılmasında maalesef teşkilat, sandıkları ve kendilerine emanet edilen oyları korumakta çok zayıf kalmış. Bu hendek kazılırken sandığa emanet edilen millet iradesine sahip çıkmakla görevli ve sorumlu olanların duyarsızlığı, dikkatsizliği kabul edilebilir değil.
Bu operasyon ile kurgulanan da İstanbul üzerinden Türkiye’ye yapılmış bir darbedir. Bu planlamayı yapıp uygulayanlar, “İstanbul’u düşürelim bir sonraki adımda Türkiye’yi düşürürüz” demişler.
Bütün gözler şimdi YSK’ da. YSK üzerinden yapılacak aklama ve düzeltmenin, hasarlı sandıklarda görev alanlar üzerinden açılacak bir soruşturma ile birlikte kamuoyuna açıklanması gerekir. Sandıktan çıkan 125 rakamını YSK'ya verilen birleşik pusulaya 0 (sıfır) olarak nasıl geçtiğini sormak gerekir.
Burada tartışılan mahalle muhtarlığı değil. Söylenen o ki, bir partinin iktidara yürümesi ve iktidardan düşmesinde İstanbul seçimleri belirleyicidir. 1994’te Erdoğan, Refah Partisi’nden belediye başkanı seçildiğinde bazı gazeteler “İstanbul düştü” manşetini atmışlardı. Şimdi Yunan gazetelerinin “Konstantinopolis kurtuldu…” diye başlık atmaları mücadelenin hangi zeminde, hangi hedefe yönelik olduğunu anlamak için yeterlidir.
Tabii, anlayana!..
Gözlüklü Galip Efendi’nin dönüşü
Sandığa emanet edilen “Millet İradesinin” sahiplenilmesi, korunması bir zincirin baklaları gibi uzun bir süreçtir. 31 Mart İstanbul seçim sonuçları zayıf halkayı bir daha ortaya koydu ki, insan faktörünün olduğu her alan istismara açıktır. “Derin Tarih” dergisi mart sayısında geçmiş seçimlerde kendi iradesini milletin iradesi ile takas etmek isteyenler olduğu gibi bugün de farklı yollardan aynı hamleleri yapmak isteyenler olabileceğine dikkat çekmişti.
Dergide, “Türkiye’deki ilk çok partili seçim olan 14 Ekim 1930 yerel seçimleri sırasında cereyan eden ilgi çekici olayları hatırlamaya ne dersiniz?" denilen makalede;
Seçimlere o döneme kadar devam edegelen tek parti Cumhuriyet Halk Fırkası ile “güdümlü” ve "göstermelik” muhalefet partisi hükmündeki Serbest Cumhuriyet Fırkası arasındaki seçimde yaşanan sandık skandalını (12 Ekim 1930 tarihli Son Posta) şöyle aktarmış.
“… Günün başlıca hadisesi, sandık başında memur sabık Emanet Memurlarından Gözlüklü Galip Efendi’nin ceplerine doldurduğu reylerle birlikte cürmü meşhut (suçüstü) hâlinde yakalanması olmuştur. Bu memur donuna varıncaya kadar yaptırdığı ceplere hep Halk Fırkası’na ait rey pusulası doldurmuş, zaman zaman ve fırsat buldukça bunları sandığa atıyormuş. Hadise, Serbest Fırka murahhasları tarafından görülmüş, kaymakam, merkez memuru, polis komiseri, polisler ve diğer memurlar huzurunda üzerinin aranması istenmiştir. Galip Efendi’nin üzeri arandığı zaman ceplerinden 400 kadar Halk Fırkası rey pusulası çıkmış, zabıt tutulmuş ve bu adam sandık başından uzaklaştırılmıştır.”
31 Mart seçimlerinde İstanbul seçim bölgesinde AK Parti oylarına fren yaptırmak isteyenler, ceplerinden sandığa oy pusulası dökmediler ama çok sayıda sandık sonuçları üzerinden kaydırmalar yaparak öne geçme hamlesi yaptıkları anlaşılıyor.
AK Parti’nin oyları tutanaklara doğru geçirilmemiş, çoğu dikkat çekmesin diye başka ve farklı partilere yazılmış. Ne var ki mızrak sandığa sığmadı!..
İstanbul seçim bölgesinde sandıklar üzerinden ciddi bir operasyon yürütülmüş, açılan sandık sayısı yüzde 98,8 oluncaya kadar önde giden AK Parti oyları bundan sonra demir atmış gelenler hep CHP hanesine yazılmaya başlanmış.
Ebette ki YSK’da başlatılan yeniden sayım ve mazbatalara geçen seçim sonuçlarının incelenmesi, sandıktaki hasarın boyutunu ortaya koyacak. Ancak insana dokunan bu sandıktaki oy gasbı nasıl önlenebilirdi?
Ortaya çıktı ki, İstanbul’da sandıkların bir bölümünde tahrifat yapılmasında maalesef teşkilat, sandıkları ve kendilerine emanet edilen oyları korumakta çok zayıf kalmış. Bu hendek kazılırken sandığa emanet edilen millet iradesine sahip çıkmakla görevli ve sorumlu olanların duyarsızlığı, dikkatsizliği kabul edilebilir değil.
Bu operasyon ile kurgulanan da İstanbul üzerinden Türkiye’ye yapılmış bir darbedir. Bu planlamayı yapıp uygulayanlar, “İstanbul’u düşürelim bir sonraki adımda Türkiye’yi düşürürüz” demişler.
Bütün gözler şimdi YSK’ da. YSK üzerinden yapılacak aklama ve düzeltmenin, hasarlı sandıklarda görev alanlar üzerinden açılacak bir soruşturma ile birlikte kamuoyuna açıklanması gerekir. Sandıktan çıkan 125 rakamını YSK'ya verilen birleşik pusulaya 0 (sıfır) olarak nasıl geçtiğini sormak gerekir.
Burada tartışılan mahalle muhtarlığı değil. Söylenen o ki, bir partinin iktidara yürümesi ve iktidardan düşmesinde İstanbul seçimleri belirleyicidir. 1994’te Erdoğan, Refah Partisi’nden belediye başkanı seçildiğinde bazı gazeteler “İstanbul düştü” manşetini atmışlardı. Şimdi Yunan gazetelerinin “Konstantinopolis kurtuldu…” diye başlık atmaları mücadelenin hangi zeminde, hangi hedefe yönelik olduğunu anlamak için yeterlidir.
Tabii, anlayana!..