Günahları ABD’yi yakaladı…

A -
A +
Amerikan emperyalizmi vahşi yüzünü kendi vatandaşlarına da gösterdi.
Dünyanın er ya da geç hesaplaşmak zorunda kalacağı bu canavar yeni savaşını cephelerde değil derin fakirlik içinde yaşayan, sağlık sigortasından bile mahrum, hastalandıklarında sokaklarda ölen kendi halkına karşı kendi şehirlerinde ve sokaklarında veriyor.
ABD kentlerini saran bu başkaldırı onun bütün insanlıkla yakın gelecekte yaşayacağı büyük hesaplaşmanın öncüsüdür. Dünyaya zorladığı sömürgeci politikaların geri dönüşüdür. Günahları ABD’yi yakaladı…
George Floyd’un ölmeden önce son olarak ağzından çıkan “nefes alamıyorum” sözlerinin ABD’nin gövdesinde açtığı çatlak süratle ülke sathına yayılarak 40 eyalette protestolar olarak başlayıp, kısa sürede yağma, şiddet ve gasp olaylarına evrildi.
Bu başkaldırı muhtemelen pandemik bir kimlik kazanarak Kuzey Afrika'dan Orta Doğu'ya kadar nefesini kestiği tüm mağdur ülkelerin ayağa kalkması ile büyüyecek.
Devasa barajların çökmesi gibi pagan madeniyetlerin çökmesi de gövdelerindeki küçük bir çatlakla başlar. Bu sözün gerçek hayattaki karşılığını bir kez daha dünya seyredecek görünüyor...
ABD’de yayılan şiddet demokratik bir hak ve adalet talebinin ötesine geçmiş görünse de çıkış yerinin “Nefesleri haksız yere kesilenler” olduğu inkâr edilemez. Bunun geri dönüşümü de toplumu oluşturan unsurlar arasında esirgenen “adalet”in hakça dağıtımından başkası değildir. Şiddetin gasp ve yağma için fırsat olarak kullanılması bu gerçeği değiştirmez.
Olayların sonuçlarını, yakın gelecekteki ABD başkanlık seçimlerinde kime avantaj sağlayacağı ile sınırlı yorumlar çok basit olur. Konu kimin başkan olacağı ile ilgili değil, Trump veya Joe Biden ne fark eder? John Wayne’nın-kovboyun biri gider öbürü gelir.  
Burada geleceği tartışmaya açılan barbarlıkta sınır tanımayacak kadar köksüz, ruhsuz bir medeniyetin geleceği. George Floyd’un ölmeden önce son olarak ağzından çıkan söz bardağı taşıran son damladır.
Bu canavarı hatırlamak isteyenlerin Irak’ta, “Ebu Gureyb Hapishanesi’nde işledikleri tecavüzlere ve cinayetlere bakması kâfi!”
Irak’ta Felluce’den birkaç kilometre ötede Ebu Gureyb şehri var. ABD Irak’a özgürlük(!) getirmek için burayı işgal edinceye kadar dünyada pek tanınmazdı. Saddam döneminden kalan “Ebu Gureyb” hapishanesini ABD'li işgalciler koalisyon karşıtları, isyancılar ve muhtelif suçlular için yenileyip içini hemen doldurdular.
Tutukluların çoğu askerî operasyonlarda tesadüfen tutuklanmış suçsuz sivillerdi. Aralarında kadınlar, erkekler, çocuklar vardı. Tutuklanıp sorgulanmalarının ardından suçsuz bulunanlar hemen serbest bırakılmıyorlardı, oradan çıktıktan sonra isyana katılacaklarından korkuluyordu.
Peki, ne yapılıyordu bunlara?
“Çıplak adamlar piramit şeklinde üst üste yığılmıştı ve Amerikan askerleri bu yığının yanında sırıtıyorlardı. Bir kadın asker, çıplak bir mahkûmun boynuna taktığı köpek tasmasının ipini elinde tutuyordu” diyor kitapta ABD’li psikolog Philip Zimbardo. (Bakınız The Lucifer Effect-Şeytan Etkisi)
Bu sorgulama rövanşist bir yaklaşım değildir. Bir soruya cevap arıyoruz; tarihte birçok örneğinde olduğu gibi, dalga dalga yayılan bu şiddet ateşinin  Amerika’nın parçalanmasına ve yıkılmasına yol açar mı?
Henüz bilmiyoruz, ancak; ben de o kanaatteyim ki “Amerika da dışarıdan bir saldırıyla değil içerıden çökecek, tıpkı diğer pagan Batı uygarlıklarının çöküşü gibi!”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.