Fazla uzak olmayan bir gelecekte Batı’nın zenginliklerine mağrur AB ülkelerinin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına kendisini ve ülkesini kurtarması için yardım etmesini dilenen mektuplar yazdığını düşünün.
Dünya tersine mi döndü diyeceksiniz!
Bu dünya tarih boyu kaç defa tersine döndü.
756 yılında Emevi hanedanlığı sona ererken Emevi sülalesinden Hişâm’ın torunu Abdurrahman İspanya’ya geçerek uzun mücadeleler sonunda Endülüs Emevi Devleti’ni, İslam egemenliği kurar. Devleti güçlenip zamanla rahatlık tuzağına düşünce idarecileri cihadı bırakıp sarayda sefa sürmeye başlarlar. İktidar sevdaları kardeş kavgaları ile önce parçalanmalar sonra yıkım gelir. Çok sayıda küçük devletçikler ortaya çıkar.
Kastilya Kraliçesi I. İsabel ile evlenen Aragon Kralı Ferdinand bu fırsatı kaçırmaz ve ayakta kalan son devlet Gırnata’yı kuşatır. Kuşatmaya dayanamayan Gırnata 1492 yılında kapılarını işgalcilere açar ve tarihin kaydettiği en büyük Müslüman katliamlarından biri başlar.
Gırnata’dan yardım istemek için gelen ünlü şair Ebül Beka Salih bin Şerif, Sultan II. Beyazıt’ın huzurunda meşhur “Endülüs mersiyesi”ni okuyarak yardım ister. Fakat o zaman Osmanlı Devletinin deniz gücü henüz yeterince gelişmemiş olması, denizaşırı ülkelere büyük çapta sefer yapma imkânı olmadığı için sonucu değiştiremez. Gidildiğinde ise Gırnata'dan geriye toz toprak bulutu içinde çığlık atan kadınlar, çocuklar ve asırlarca çınlayan feryatlar kalmıştır.
O gün Memluklular ve Venediklilerle yapılan yıpratıcı savaşlar ve henüz İslam dünyasının merkez çatısını kurmaya çalışan Osmanlı, Hızır Reis, Oruç ve Kemal Reislerin seferleri ile katliamdan kaçabilen 300 bin kadar Müslüman’ı Fas ve Cezayir’e taşır...
Bugün de Halep, Gırnata ile aynı kaderi paylaşıyor.
Onlara da Halep-İdil üzerinden bir can koridoru açılıyor. Dün Gırnata yerine bugün Halep, isterik İsabel ve kan içici Ferdinand yerine Esad rejimi, Şii İran ve Rusya var.
Ve yine sağ, sol, ön, arka dört bir yan düşmanla çevrili.
Ve yine Avrupa’da merhamet Afrika’dan ümit yoktur.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın diplomatik çabaları ile Halep’teki katliamdan kurtulup İdlib’e taşıyabildiğimiz Türkmenlerin dramı Endülüs trajedisi ile aynıdır.
Ama bu trajik hikâyenin sonu böyle bitmedi ve bitmeyecek.
Osmanlının Avrupa üzerine çökmesi Endülüs faciasından çok kısa bir süre sonradır.
Gırnata katliamından sadece otuz yıl kadar sonra 1526 yılında Fransa Kralı Fransuva’nın ülkesi istila edilir, kendisi tutuklanınca esaretten kurtarılması için Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman Han’a mektup yazarak yalvarır.
Fransuva’nın mektubunu boş verin Kanuni’nin şu cevabı zemini titretmeye yeter.
Diyor ki Muhteşem Kanuni;
"Ben ki sultanların Sultanı, Hakanların başı, krallara taç giydiren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve atalarımın fethettiği Akdeniz’in, Karadeniz’in, Rumeli’nin, Anadolu’nun, Karaman’ın, Rum Vilayetinin, Zülkadriye’nin, Diyarbekir’in, Kürdistan’ın, Azerbaycan’ın, Acem’in, Şam’ın, Halep’in Mısır’ın Mekke’nin Medine’nin, Kudüs’ün Arap Ülkelerinin ve Yemen’in ve de ateş saçan mızrağımın gücüyle sahip olduğum nice ülkelerin sultanı ve Padişahı olan Sultan Süleyman Han’ım.
Sen ki, Fransa ülkesinin Kralı olan Françesko’sun,
Kralların sığınağı olan kapıma mektup göndererek ülkenin işgale uğradığını ve esir edilerek hapse atıldığını bildirmişsiniz.
Kurtulmak için benden yardım istiyorsunuz.
Gönlünüzü ferah tutun ve üzülmeyin. Unutmayın ki esaret hükümdarlar için hiç de tuhaf bir şey değildir. Bilesin ki atalarımın yaptığı gibi daima kılıcımla gezen ben sefere çıkmaktan ve fetihler yapmaktan çekinmem, her an savaşmaya hazırım. Sadece Allah’ın dediği olur..."
Bugüne gelince, Halep’te zafer kazandığına inanan, cinayetleri ile övünenler.
İşlediğiniz cinayetler siz katillerin de hayatını değiştirecek.
Yakın gelecekte hayatınızın kendi trajedileriniz ile dolmasını izleyeceksiniz...