Çoğu siyasetçi kendini boşa yoruyor. Reel siyasetin malzemesi konuşma üslubu olmasa da siyasetçi diline sahip çıkmalı. Konuştukça kendi içlerini boşaltıyorlar.
"İnsan, dilinin altında saklıdır" derler, ne kadar talim yapsa da kürsüye çıkınca refleksleri konuşuyor. Siyasetin nasıl yapılacağı bunların sayesinde artık siyaset biliminden çıkıp ağız dalaşına dönüştü. Ulu orta konuşmalar konuşmacının peşinden gitmek için değil ama gitmemek için güçlü referanstır. Bugünlerde ancak kahve konuşmalarına bile malzeme olamayacak, seviyesiz konuşmaların Siyaset Sosyolojisinde açtığı derin sarsıntılar bana şeker torbasından iç çamaşırı yapıldığı eski zamanlardan kalma hikâyelerinden birini hatırlattı..
Bez fabrikalarının kapısından girip çıkmak bugün havaalanlarındakinden çok daha ciddi kontrole tabiydi. O yılların ender bez fabrikalarından birinde işçi vardiyalarından çıkış saatinde nizamiyede bir patırtı kopar.
Kontrol yapan görevli işçilerden birini durdurur, sabah kırk sekiz kilo olarak içeri giren birinin akşam kilolu biri olarak çıkışı dikkatini çeker. Üst araması yapılır, işçinin beline döne döne sarılmış yirmi otuz metre boyunda bez çıkarılır.
Bekçiler ve meraklıların hayret dolu bakışları arasında işçi feryat etmektedir,
“Hangi kendini bilmez densiz bu bezi benim belime sardı?..”
Biraz utanma duygusu olan insan en trajik yalanlara sığınır.
Türkiye’de yaklaşık yüz yıl, fukaralığın yok edilmesi ile demokratik değerlerin hayata taşınması üzerinden sürdürülen siyaset yalanları için bu kadarına da rastlanmadı.
Kimi “herkes göğsünü gere gere ben Müslümanım diyebilecek” derken kimi de “bir evle bir anahtar vermek boynumun borcu olsun” vaatleri kimi de "eşitlik" vaatleri ile kalabalıkları peşine taktı. Böylece seçmen tercihi açık artırmaya çıktı, kim beş daha fazla verirse iktidara daha yakın göründü seçmende saatin rakkası gibi başını bir sağa bir sola vurup durdu.
Ama seçim sandığı her önüne gelişinde her seferinde bunları nizamiye kontrolünde belindeki sarmallarla yakaladı. Söyledikleri savunma “Bunu belime kim sardı”dan ibaret kaldı.
Menderes ve Özal ile başlayan AK Parti ile hayat bulan yeni siyaset ahlakında, yüksek değerler üzerinden siyaset lafı yapmadılar ama toplumla yaptıkları mutabakata sadık kalıp, hayata taşıdılar, parmakları ile hedef göstermediler kendileri hedefe yürüdüler. Böylece ülkede siyaset kültürü değişti, ciddi mesafe alındı. Seçmende siyaset kültürü değişince ağız dalaşı üzerinden "merdiven altı siyaseti" yapanların siyaset etme dönemi kapandı.
Muhalefet bu defa makas değiştirdi... Siyasi ahlaktan yoksun normal demokrasilerde rastlanmayan siyaseti meclis dışı alanlar üzerinden yürütmeye çalıştılar. Meydanlarda kaybettikleri itibarı manşetler üzerinden kurtarmaya çalıştılar ama seçmen yemedi. AK Parti iktidar olmadan önce ve olduğu günden beri bir yandan yeni Türkiye’yi inşa ederken bir yandan da bunlarla meclis içi ve dışı siyaset kavgasını sürdürüyor.
Türkiye seçmeni siyaseti ağız dalaşı yaparak yürütenlerle, hayat kalitesini yükselten değer üreterek yapanları mukayese ederek akıllı bir tercihle AK Partiye destek verdi ve arkasından yürüdü.
Türkiye seçmeni değerleri inşa edenlerle değerleri istismar edenleri aynı kefeye koymadı. Asli görevleri vesayetçilerin varlığına meclisten destek vermekten ibaret olanlar toplumu tehdit üzerinden kurdukları düzen işe yaramaz oldu.
Demokratik siyaset üzerinden nefes almak isteyen kitleler lafa değil işe bakmayı tercih edince düzen değişmeli diyenlerin düzeni bozuldu.
Sadece düzenleri değil ağızları da bozuldu.
Vatandaşın fakirliği, yoksulluğu, şehirlerin pejmürdeliği, hastanelerdeki sefaletler, karaborsa ve kara paradan servet üretmeler arkada kaldı.
Seçmen artık şeker torbası bezinden iç çamaşırı giymiyor.
Kimin kendisini şeker torbasına mahkûm ettiğinin de farkında.