Hayat böyledir, “eğer sende varsa herkeste var, sende yoksa kimsede yok” sözünü herkes duymuştur ama ne anlama geldiğini anlamak için yaşamak gerek.
Damdan düşen bir okuyucu önceki gün yazmış. Diyor ki; "Ne zaman dara düşse yardımda bulunduğum bir arkadaşımı aradım geçen gün… Hoş sohbet konuşup dertleştik… Benim hâlimin vaktimin yerinde olduğunu bilen arkadaşıma samimiyetimize inanarak durumumu anlattım. Sıkıntı yaşadığımı durumu iyi ise destek çıkıp çıkamayacağını sordum. Önce şaşırdı. Şaka yapıp yapmadığımı anlar gibi afalladı. Sonra boğazını temizledi, “nasıl yardımcı olalım?” tarzı yuvarlak bir cümle söyledikten sonra “Aloo? Aloo?” demeye başladı ve kendi kendine 'Hay Allah ses gelmiyor, Alooo…' dedikten sonra telefonu kapattı…
Ne kadar şaşırdım anlatamam… Bir yerde okumuştum… “Sen bir şeyler verdikçe dost görünen çok olur… Bir de sen iste, gör bak! Hepsi birden yok olur!” diyordu.
Mal varlığını kaybetmek acı verici olabilir. Düşüp kalkan birisi; “Çocukken babamın verdiği bozuk parayı tuvalet deliğine düşürmüştüm ve geri almanın imkânı yoktu. Çok üzülmüştüm. Babam paramı daha dikkatli saklamam gerektiğini söylemişti. Dedemse “Para kaybetmek sorun değildir. Ancak o son paransa işte bu sorun demektir.” demişti.
Oysa gerçek daha farklı, belli ki dost kaybetmek para kaybetmekten daha fazla acı veriyor.
Zor zamanlar insanların çevresiyle olan ilişkileriyle yüzleşme zamanıdır çoğu da hayal kırıklığı ile biter. Ama daha önce kullanmadığı pas tutmuş reflekslerini kullanmasını sağlar.
Son günlerde artan benzer darlık hikâyeleri bana haftaya başlarken geride kalmış ama hiç eskimeyen bir tecrübeyi hatırlattı.
Hingeli Fikret Usta “Benim Ankara'da pide kebap salonlarım, süpermarket çapında dükkânım kapıda servis araçlarım vardı. Ne oldu nasıl oldu büyük mağazaların rekabetine dayanamadık, boğuşamadık. Hazır markalar piyasaya girdi, emekçilerin düzeni bozuldu. Rekabet edemeyip dip yapınca hanıma dedim ki: Bu iş buraya kadar. Nasıl olsa emekliyiz yiyeceğimiz bir lokma ekmek, biz Hinge'ye, köye dönelim...
Darlık zamanı çok zordur. İyi günde abi diye kapımıza gelen adamlar kameradan bizi izleyip kapılarında beklettiler. Evet, bir bardak çay istersin o bile farklı gelir.”
İşte tam burası, bu iş buraya kadar dediğimiz yer “yolun sonu değil, yeni bir yolun başlangıcıdır” diyenler Fikret Usta gibi ayağa kalkanlardır.
Hayat böyledir, iş dünyası her zaman tehlikeler ile doludur, bir şirket basit bir hatada bir günde buhar olabilir. Hatta dünyanın en zenginleri bile, beklemediği bir olay karşısında çaresiz kalıp varlığını kaybedebilir. Ama hikâyesini yukarıda anlattığım Hingeli Fikret Usta’nın deyimiyle “Milyon nüfuslu iş merkezlerinde kaybettiğinizi dağ başı bir köyde bulabilirsiniz.”
Asıl kayıp, mal varlığını değil kişinin “dostlarını” kaybetmesidir. Bizimle tecrübelerini paylaşan Rizeli rahmetli Hilmi Amca (Kavalcı); "Para akıllıdır, su gibi gideceği yeri bilir. Ama serbest bırakılmaz, hapsedilirse kokar, bozulur. Eskiden büyük, küçüğü yutar derlerdi ama şimdi hızlı olan yavaş olanı yer, onun için paylaşımcı olacak ve koşacaksın, kim koşarsa o kazanır, bu da zor değildir. Zor olan dost kazanmaktır, insanlar paraları olmadığı için değil dostları olmadığı için başarısız. Sen dost kazanmaya bak" demişti.
Gerçek arkadaşı olmamak, yalnızlığın en kötüsüdür… “Dost kazanmak”, kaybettim diyenler için yeni hayatını kurmaya başlarken en garantili yoldur…