Her iktidarda birkaç "Sado" bulunur

A -
A +
1970’li öğrencilik yıllarımızda çokça takıldığımız bir mekândı Kahveci Kadir Abi’nin Gemelmaz Çarşısındaki (Erzurum) çay ocağı. Kadir abi cömertliği sınırsız hayırsever bir insandı. Küçük mekânında çay muhabbetleri sürerken çarşı esnafına da servis yapardı. Bazen yanında çırak tuttuğu da olurdu. En dikkat çeken kalfası Sado’ydu. Ufak tefek, siyah kasketli esmer az konuşan, sorulara cevap vermez ağır hareket eder biriydi. Kadir usta neşelendirmek için arada bir iltifat ederdi ama tutmazdı... Derken bir gün çay ocağında kuvvetli bir niza çıktı ve Sado baş kaldırdı. Sako’sunu sırtlayıp Kadir Ustaya kendisinden beklenmeyen biçimde “Ahan giderim, benim sayemde burada esnaflık yapıyorsun…” deyip çekip gitti, gidiş o gidiş... 
Bu hayatta sık rastlanan bir durumdur. Kenarda köşede dolaşan çoğu insan kendisini kurumun merkezi zanneder ufak bir nizayla kayıplara karışır.
Fakat siyasette Sado’ların çekip gitmesi ile niza bitmez yeni başlar. Muhalifler sıkıştıkça ana kütleden kopan Sado’ları arar bulur ekrana manşete taşır onların üzerinden prim yapıp iktidarı sıkıştırmaya parça koparmaya çalışır.
Bugünlerde muhalif medya AK Partiyi hırpalamak için yine Sado avına çıktı. Hâlbuki geçmişte siyaset kabristanı Sado’larla dolu.
Ferruh Bozbeyli bunlardan biriydi.
1965'te işbaşına gelen Demirel Hükümetinde her şey yolunda giderken bir gün birdenbire AP içinde ihtilaf çıktı. Parti, "Yeminliler" ve "41'ler" diye iki grubun mücadelesine sahne olmaya başladı. Yeminliler için "masonlar" diye yazılıp-çiziliyordu, 41'lerse kendilerini "milliyetçi-mukaddesatçı" olarak tanımlıyordu. Sadettin Bilgiç’in başını çektiği 41’ler, köprüler atılınca Ferruh Bozbeyli’nin başkanlığında Demokratik Partiyi kurdular. 1973 seçimlerinde 45 sandalye kazandılar ama 1. Milliyetçi Cephe Hükümetinin kuruluş hazırlıkları sırasında parçalandılar. Sadettin Bilgiç ve arkadaşları AP’ye geri dönerken Bozbeyli DP’de kaldı. 1977 seçimlerinde partisi yüzde 1,85 oyda kaldı Bozbeyli de milletvekili seçilemeyince önce DP genel başkanlığından ardından da aktif siyasetten çekildi...
Bozbeyli bütün bunları iyi gitmeyen işleri düzeltmek, AP’nin su alıp batmaması için yapmıştı. Ne de olsa AP’de ulu bir çınardı.
Bu batan gemiyi kurtarma alışkanlığı ANAVATAN Partisini de yana yatırdı.
Turgut Özal, 20 Mayıs 1983'te Türkiye'nin 'gaza, tuza, beze' muhtaç olduğu, demokrasinin askıya alındığı bir dönemde “Fikir ve teşebbüs, din ve vicdan hürriyeti” şeklinde özetlediği dört siyasi eğilimi kucaklayarak Anavatan Partisi'ni kurdu. Ekonomi, bürokrasi ve iş dünyasına verdiği güveni, millete aşılayarak, Türkiye’yi dünyaya açtı. 1983-1989 arası, otoyol, köprü, demiryolu, toplu konut, uydu ve baraj hamlelerinin ardı ardına sıralandığı, icraatların doludizgin yapıldığı bir dönem oldu...
Turgut Özal'ın 1989'da cumhurbaşkanı seçilmesiyle Anavatan'ın başına Yıldırım Akbulut getirildi. Bu dönemde de ekonomik reformlara devam edilmesine rağmen Akbulut hükümetine karşı parti içinde bir muhalefet oluştu. Bu muhalefetin liderliğini yapan Mesut Yılmaz, ANAP’ın 3. genel başkanı seçildi.
Anavatan genel başkanlığı koltuğuna oturan Yılmaz, sadece liberal kanadı merkeze almakla yetinip, Özal'ın fikirleri de temsilcileriyle birlikte kapı önüne konuldu...
Merhum Turgut Özal 17 Nisan 1993 günü Hakk'ın rahmetine kavuştuğunda milyonlar onu dua ve gözyaşlarıyla uğurladı ama bu durum Mesut Yılmazlı ANAP'ın da sonu oldu.
Mesut Yılmaz bütün bunları niçin yapmıştı? Tabiî ki altından su alan ANAP’ın batmaması için. Ne de olsa bu partinin kuruluşundan beri hamurunda emeği vardı!..
Bu hikâyeleri bana hatırlatan, eski bakan ve milletvekili Hüseyin Çelik’in Ahmet Hakan ile önceki gün yaptığı ve siyasi çevrelerde farklı yorumlara yol açan konuşması oldu. Hakan’ın mal bulmuş mağripli iştahıyla sorduğu “Rahatsızlığınızı dile getiriyorsunuz, amacınız nedir?” Sorusuna  “Benim büyütüp meyve verme aşamasına getirdiğim bir bahçem var, bunun çekirdeğini toprağa atarken fidesini dikerken biz vardık. Fakat bugün birileri hoyratça bu meyveleri ayaklar altında eziyorsa bu benim zoruma gider. Siz bir gemidesiniz, sizin kamaranız çok rahat ve lüks olabilir, eğer geminin dibi su alıyorsa siz bu lüks ve rahat ortamda batarsınız ama sonuçta batarsınız”  şeklinde verdiği cevap travmanın özetidir.
Umarız var olduğunu iddia ettiği deliği yukarıdaki örneklerle tıkamaya soyunmazlar...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.