Bu dünya tam bir fırıldak, ekseni kaymış ne önünden gidilir ne arkasından...
Korona salgınından korunmanın en garantili yolunun “evde kalmak” olduğunu öğrendik. Evde kalmayı sevdirmek için her yolu denedik. Hatta devriye görevi yaparken, koronavirüse karşı vatandaşları evde kalmaları ve zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamaları konusunda uyarmak için polis aracından, "Çaresiz derdimin, sebebi belli. Evde kal, evde kal, evde kal Türkiye'm. Deva bulmaz derdin böyle gezince, evde kal, evde kal Türkiye'm" diye şarkı söyledik.
Evlere bakışımız çok değil daha kısa bir süre salgın öncesi farklıydı. Elazığ bölgesindeki deprem sonrası uzmanlar TV ekranlarında “Deprem değil bina öldürür...” diyerek binalara erken girilmemesi için uyarılarda bulundular. Marmara depremi sürecinde de Merhum Pof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, depremden korunma yollarını anlattığı konferanslarında deprem anında nasıl davranılacağını uygulamalı olarak gösterirken “Unutmayın deprem öldürmez, binalar öldürür” derdi...
Pandemik felaketler böyledir bazen insanın katilini kurtarıcı yapabilir.
Nitekim karasaban ve taş değirmenli 1960'lı yıllarda “Köyde bir şey kalmadı, hâlimizi görüyorsun, oku da şehirli ol...” diyen büyüklerimiz bugün pılısını pırtısını toplayıp köyün yolunu tutanları görselerdi ne diyeceklerdi?
Her yıl nostalji olsun diye tekrarlanan yayla ve köylere göç geleneği, koronavirüs salgını endişesiyle koptu gidiyor. Salgından korunmak isteyenler, şehirlerden uzaklaşarak daha sakin ve ıssız olan yayla ve köylere çıkıyor. Köye dönenlerin tekrar geri dönme niyetleri ise belli değil. İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde yaşayan çok sayıda memur küçük şehirlerde yaşamak için tayin istiyormuş.
Bu durumda gayrimenkul piyasasında ciddi değişimlere yol açması beklenir. Gayrimenkul satışlarında ibre tekrardan şehirden köye dönebilir. Harcıâlem mallar kıymete bindi, tuvalet kâğıdı, dezenfektan ve sabun piyasasının şiştiği gibi.
Salgından herkes bir ders çıkardığını söylüyor. Herkesin cebinde bir listesi var ve ilk madde müşterek olan ders “Dünyanın sahibi olmadığımızı” öğrendik..
Tam da “Mala mülke olma mağrur, deme var mı ben gibi/Bir PANDEMİK rüzgâr eser savurur harman gibi…” trajik olan ise zaten hepimizin kendi dünyasında bir “Koronavirüsü” vardı, bizi içeriden yiyen. Dün de kime sorsam “hâlinden ve zamanından şikâyet ediyordu.”
Kalabalıkların, gürültünün ve kirliliğin öğüttüğü insanlar yeni bir dünyanın kapısında. Uzmanlar salgın bittikten sonra da çok sayıda psikolojik sorunla karşı karşıya olduğumuzu söylüyor. Deprem sonrasında “toplumsal travmalar” diye hayli konuşmalar oluyordu. Salgın da böyle ve ne olduğunu zamanla yaşayarak öğreneceğiz...
Burada çözüm merkezinin yine evlerimiz olacağınıda ifade ediyorlar. “Evler” her derde deva… Yani demek istiyorlar ki “Sokakta kaybettiğinizi evinizde bulacaksınız...”
Bütün bu yaşadıklarımızdan sonra evlerin sığınağımız olduğunda şüphesi olanlar için üçüncü bir yol kalıyor: “Herkese bir çadır…”