“Homo Sacer”in dönüşü

A -
A +
 
“Homo Sacer” bir filim kahramanı değil özellikle salgın sonrası Batı toplumlarında sıkça rastlanacak bir insan türüdür. Latince "kutsal adam" anlamındaki “Homo Sacer” Roma hukukunda vatandaşlık hakları elinden alınmış, kurban edilme dışında öldürülebilir kişi anlamına gelir…
Salgın süresince çoğu Batı ülkesinde hastanelerdeki yığılma karşısında tedavi önceliği için “vakanın ciddiyeti değil hastanın yaş durumunun” esas alınması insanların da artık “potansiyel atık” olabileceğini tartışmaya açtı. Sanayi toplumunun hayatından çıkardığı gereksiz ve ihtiyaç fazlası, kalabalık ve yük olarak gördüğü insanlar. Kapitalist Sistem, üretkenliğini kaybetmiş bu kişileri hem insani hem ekonomik açıdan değersiz gördü. 
Hatırlarsınız “Titanic Gemisi” batarken sınırlı tahlisiye sandalına yolcuların “önce çocuklar ve kadınlar” alınacak diye bindirildiği söylenir. Oysa gerçek çok farklıdır geminin batacağı anlaşılınca en alttaki işçi ve göçmen yolcuların bulunduğu üçüncü mevkiin kapıları üst kattakilere yer açmak için kapatılır. Faciada hayatını kaybeden bu yolcuların ekseriyetini üçüncü mevkiin kadın, çocuk ve gençleri oluşturmaktadır…
Salgın süresince ABD ve AB ülkelerinde çokça Titanic örneği yaşanıyor,
ABD'nin New York kentindeki Brooklyn bölgesinde Sağlık Bakanlığı'nca "cenaze evi" olarak belirlenen bir işletmedeki sıvı damlayan araçlardan yayılan kokudan şikâyet üzerine gelen ekipler, cenazeevi önünde dondurucusu bulunmayan araçlarda çürüyen yaklaşık 60 cesetle karşılaştı. AB ülkelerinde de durum farklı değil. Koronavirüs vakalarının en fazla sayıldığı ülkelerden biri olan İspanya’da bazı huzurevlerinde günler sonrasında yaşlı insanların cansız bedenlerine rastlandı.
Bu dehşet tablosu karantina bölgelerinde bir korku bıraktı; “Iskartaya çıkarılmamız ne zaman?”
Değişim her şeyi öylesine hızlı biçimde yıpratıp eskitiyor ki, bugün çok arzu edilen, severek kullanılan bir şey kısa süre sonra “atık” damgasını yiyerek değersizleşiyor.
Eskime, yıpranma ömrünü tamamlama hayatın bir gerçeği ancak bu “değerden düşme” yani amorti olmak “eşya” içindir, insan için değil. Bunu anlamak için dünün makam ve servet sahiplerine bakın. Kadro dışı bırakılmış eski politikacılarda da durum farklı değil.
Batı insanı böyle bir muameleye neden maruz kaldı? İki asırdır ektiklerini biçiyorlar…
Bunun sebebi kaynaklarının yetersizliği değil, kaynaklarını harcarken önceliklerinin sıralamasındaki yanlışlarıdır. Bunu bilerek yapıyorlar, onlar için para ile ifade edilmeyen hiçbir şeyin değeri yok. “Maddede yükselmiş ama haberi yok insanlıktan” dedikleri durum yani…
Bu yaşananlar  “Ekonomik insan” anlayışı üzerine kurulan ve insanı ekonominin kölesi hâline getiren kapitalist ekonomik sistemin çöküşüdür.
Şiddete dayalı Batı uygarlığı “Covid-19”a teslim oldu.
Korona sonrası iri şehirlerdeki yığılmalardan sıyrılıp hayatını köyünde geçirmek isteyen ciddi bir kesim olacaktır. Dönecek bir köyleri olmayanlar için hâlen bu fırsat var. Ancak deniyor ki: “Bir köyleri olsa da insanlar dönemeyecekler, çünkü kırsalda yaşayabilme yeteneğini kaybetmiş, rahata ve konfora alışmış hâldeler…”
İri şehrin garantisi, kabalalıklar içindeki hengâmede ötekileşmek, ezilmek, yok olmak mı? Gökdelenler, “insansız ne kadar anlamsız, ne kadar ruhsuz” diye üzülenlere sormak lazım: “Morglardaki ceset kasalarına benzeyen bu edepsiz gökdelenlerin önceden ruhu var mıydı?.. Zaten insansız zaten ruhsuzdu…”
Nefesi kesilmiş gürültü ve görüntüye teslim olmuş bir hayatı değiştirmenin tam da zamanı. Toprak bizi hatırlayacak, tanıyacak ve kabul edecektir... Herkes yaptığı işi sonradan öğrendi…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.