Yorgo şımarıklığın, biz de sabrın sınırındayız!.. Bundan sonraki adım; “ihtimaldir padişahım belki derya (Akdeniz) tutuşa..”
Hepimiz olayın farkındayız Akdeniz'de olup biteni anlamak illaki uzmanlık gerektirmiyor. Yunanistan ile başlayan gerginlik çok farklı bir hacme taşınıyor. Antalya'nın Kaş ilçesine 2 kilometre mesafedeki Meis adasına "Blue Star" isimli feribotlarla asker taşıyan Yunanistan Ege adalarında silahlı kuvvet bulundurarak Lozan ve Paris Antlaşmalarını açıkça ihlal ediyor.
Yunanistan’ın özellikle Fransadan aldığı destekle uluslararası hukuka, karşılıklı anlaşmalara ve komşuluk ilişkilerine uymayan davranışlarla gerilimi artırıyor.
Türkiye karşısındaki bu açık Haçlı ittifakı neyin nesidir?
Yunanistan’ın diklenmesi şımarıklıktan çok daha fazla anlam taşıyor. Mesele Yunanistan'ın menfaatini korumaktan ziyade Batı'nın varlığını tehdit eden “büyük krizin” durdurulması hamlesine evrildi.
Batı’nın sömügecilik üzerine kurulu ekonomik düzeni “yeni dönemde” tehdit altındadır. Yeni dönem dediğimiz Asya ve Çin’in yükselişi ile üçüncü dünya ülkelerinin Batı’yla ilişkilerinde kendilerini bağımlılıktan kurtarması demektir.
İç siyasette vesayetçi baskılardan kurtulan Türkiye’nin bağımlılıktan sıyrılma hereketinin öncüsü olarak görülmesi ise Batı adına kabul edilebilir değil. Bölgedeki enerji kaynaklarının kullanımıyla birlikte Batı’ya bağımlı çoğu ülkede diktatörlerin yakın gelecekte iktidarlarını kaybetmesi demektir.
Bu Batı için felakettir. Türkiye'nin önünün kesilmesi gerekir.
Kendi arama ve sondaj gemi filosuna sahip olan Türkiye'nin kendi denizlerinde, kendi iradesiyle, kendi kaynaklarını arama ve çıkarma imkânına kavuşması ve bunu sahaya yansıtması Yunanistanı değil tüm Batı'yı rahatsız etmektedir.
“Antalya limanına sizi hapsedeceğim” diyen Batı fark ediyor ki, Türkiye artık durdurulabilecek bir yerde değildir.
Savaşla barış arasındaki bir yol ayırımındaki Türkiye’nin tercihinde Yunanistan'ın belirleyici olması mümkün değil. Müflis ekonomisi ve hangardaki paslı silahlı gücü ile geçmişte olduğu gibi kıta sahanlığını 12 mil olarak dillendirip sonrada beklemeye alarak Türkiye'nin eskisi gibi uyku moduna geçmesini beklemeleri tam bir hayaldir.
Geçmişte olduğu gibi kendi içindeki sıkıntılarla meşgul olan eski Türkiye'nin refleksleri üzerinden hesap yapmak ve Akdeniz ve Ege'deki mevcut ezik statüde devam etmek artık Türkiye'nin gideceği yol değildir.
Mücadele; Batı için Türkiye’nin artan bölgesel gücünü dizginlemek, Yunanistan için mevcut kazanımlarını elde tutmak, Türkiye için ise millî egemenlik ve bağımsızlık, haklarının gasbedilmesine karşı durmaktır...
Bir macera peşinde değiliz, kimse savaş istemez ama savaş korkusuyla dayatmalara boyun eğecek, haksızlıkları sineye çekecek bir ülke de değiliz...
Nihayetinde olacak şey: “İhtimaldir Padişahım belki derya tutuşa!..”