Önemli biri, dalkavuğuna sormuş: "Sıfır nedir?"
"Sizin huzurunuzda ben" demiş.
Dalkavuk, kendisine çıkar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, şaklaban, huluskâr, yağcı, yalaka, yağdanlık, yaltaklık yapana derler. Eskiden zengin konaklarında servet sahiplerini nükteli sözlerle eğlendiren kimselere denirdi. Üç beş kuruş nafaka temini için dalkavukluk yapan masum ve zararsız tiplermiş. Ama eğer bir makama geçerlerse bu felaket olur. Çünkü idarenin iki yolu var, Biri ilim diğeri zulüm. Dalkavukluk ve zulüm ikiz kardeştir. Birbirinden ayrılmaz birbirinden beslenir. Birine itibar edip yüz verdin mi diğeri gelip başköşeye oturur. Dalkavukluk ile ele geçirilen nimet ve makam har vurup harman savrulur. İlmi olmadığı için dalkavukluğu sermaye yapan ilimsiz yönetimler bilgi olmadığı için zulme başlar. İlim ehliyet, liyakat ve yeterlilik getirir. Eğer hayatın nimetlerini ve sorumlulukları dağıtırken bir nimet sahibi ehliyet ve liyakati arkaya atar dalkavukluğu ön plana alırsa yandı gülüm keten helva. Makam ve gücün dağıtımı ehliyetsiz, liyakatsiz, ukala, cibilliyetsiz tek sermayesi el etek öpmekten ibaret dalkavukların eline geçer. Dalkavuklukla makam ve servet kazananlardan ilk ihanete uğrayanlar da onları oraya getiren velinimetleridir. Çünkü zalime yardım eden onun zulmüne uğramadan ölmez... Aramızda kalsın ben bu yaşa kadar servet ve makamı dalkavuklara dağıtanlar içinde kendisinin bulunduğu yere ehliyet ve liyakatle geleni görmedim. Alın teri mi var ki dağıtırken yüreği sızlasın. Haydan gelen huya gider.
Dalkavukluk geçmişi insanlık tarihi kadar eski. Bu mesleğin eskiden kendine has tüzüğü(!) ve sınırları varmış, şimdi olduğu gibi sınır tanımaz adamlar değillermiş. Şimdiki makam ve servet sahiplerinin işi zor. Bu kadar ehliyetsiz dalkavuk karşısında ne yapacaklar. Eskiler oturup kalkmayı bilirler, servet ve makam sahiplerini huzuruna girdiklerinde etek öperler. Oturacakları yer, merdiven yanındaki küçük minderdir. Vazifeleri, hane sahibi olan zatın mizaç ve tabiatına uygun şekilde konuşmak, meclise neşe vermek, keder verici sözlerden, uygunsuz tabirlerden ve küfürlerden sakınmaktır. Hane sahibi ne söylerse, fevkalâde yardakçılıkla tasdik edecekler ve asla aykırısında söz söylemeyeceklerdir. Verilen ihsanı gizlice alacaklardır, verilen paranın çokluğu ile meslektaşları arasında övünmeyeceklerdir. Eski dalkavukların geçmişte efendilerine yaptıkları aşağıdaki arzdan anlaşılıyor ki, meslek haysiyetleri(!) varmış. Demişler ki:
"Devletli, inayetli merhametli Efendim, kimsesiz dalkavuk kullarınızın arzuhalidir. Her sene Ramazan ayı geldiğinde davetli davetsiz iftarlara gideriz. Mevki sahiplerinin sofralarında çeşitli nefis yemekler, süzme aşureler, ekmek kadayıfları kaymaklı baklavalar hoşaflar yer içeriz. Lakin içimizde bazı terbiyesizler bulunup edebe uymayan hareket ve tavırlarıyla velinimetlerimiz efendilerimizi gücendirmekte, zararı hepimize dokunmaktadır. Dalkavukluk sağlam bir nizama bağlanmazsa cümlemizin açlıktan öleceği aşikârdır. Dalkavukluğun kadim bir nizama bağlanmasını niyaz ederiz. İmza... Dalkavuk kulları..."
Dalkavukların durduğu yer artık yer sofralarından çok daha yukarıda. Bugün içinden çıkılamaz sanılan büyük dertlerin kaynağı kılık değiştirmiş bu dalkavukluk kültürüdür.