Karabağ savaşının kaybedeni İran...

A -
A +
 
Ermenistan’ın 27 Eylül 2020’de Azerbaycan sınırındaki askerî noktalarına düzenlediği saldırı ile başlayan Azerbaycan-Ermenistan savaşı Azerbaycan’ın mutlak zaferi ile sonuçlandı.
Bu savaş Azerbaycan ile yakın bağları olan İran ve Türk Cumhuriyetlerinin takındıkları tavrı da yakından görme imkânı verdi. Bundan sonraki ilişkilerin seviyesi bu ülkelerin savaş sürecindeki tutumlarının karşılığı olması da doğaldır.
Dağlık Karabağ'da 30 yıldır yaşanan zulmü görmezden gelen İran; Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına rağmen bir kez daha Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarına saldırması karşısında ya sessiz kaldı ya da Ermenistan'ı destekledi. İşgal altındaki Karabağ Ermeni tecavüzünden kurtarılıncaya kadar da bu tutumunu değiştirmedi.
Tahran Ermenistan’a “işgalci” demek bir yana, pek çok medya organında Türkiye suçlanarak Azerbaycan’ın hak arayışı Türkiye’nin bölgeyi istikrarsızlaştırma projesi şeklinde yansıtıldı.
Nihayetinde savaş Azerbaycan'ın kesin zaferi ile bittiğinde İran geleneksel yüzsüzlüğünü ortaya koyup, sürpriz bir teklifle ortaya çıktı: “Azerbaycan'ı birlikte inşa edelim!..”
İran'ın bu tavrı Osmanlı-İran ilişkileri düzeyinde tarihi bilenler için şaşırtıcı değildir. İran bunu hep yaptı ve gelecekte de yapması şaşırtıcı olmaz.
Tarihçi Bernard Lewis yüzyıllar boyu hem askerî ve ekonomik hem de uygarlık alanında öncü durumundaki İslam dünyasının nasıl olup da Avrupa'nın gerisine düştüğünü sorgulayan “Hata neredeydi?..” diye bir kitap yazdı.
Lewis diyor ki: “Onaltıncı yüzyıl arifesinde Osmanlıların iki komşusu vardı, biri Mısır'daki Memluk Sultanlığı diğeri yeni bir dinî militanlıkla Türkçe konuşan, bütün İran topraklarını tek bir hükümdarlık altında toplayan Şii Şah İsmail Safevî'nin kurduğu hükümdarlıktı. İki tarafını; doğuda Hindistan’ı batıda Osmanlı imparatorluğundan keskin bir bıçak gibi ayırdı.”
Lewis devamla, ondokuzuncu yüzyıla kadar Osmanlı Devleti ile İran’ın birbirleriyle kavga ettiklerini bunun da Avrupa'ya fırsatlar verdiğini Kanuni döneminde Avusturya elçisi olarak görevlendirilen Ogier Busbecq’in şöyle naklettiğini anlatıyor:
“Türklerde güçlü bir imparatorluğun bütün kaynakları, yıpranmamış bir güç, dövüşte ustalık ve tecrübe, zafere alışkanlık, zorluklara tahammül beraberlik, düzen, disiplin kanaatkârlık ve tedbir var... Bizde asker itaatsiz, subaylar para canlısı, disiplin küçümseniyor. Başıboşluk, umursamazlık, ayyaşlık ve ahlaksızlık yaygın. En kötü olan da şu; düşman zafere alışkın biz ise yenilgiye… Sonucun ne olduğundan şüphe edebilir miyiz?..
Lehimize olan tek husus İran’dır. Düşmanımız saldırmak için acele ederken ardındaki bu tehlikeyi gözetmek durumundadır. Ancak İran akıbetimizi sadece geciktirir, bizi kurtaramaz…”
Tarihinde hiçbir gayr-i müslim devletle savaşmayıp müteaddit defalar Osmanlı’ya karşı savaşma garabetinde bulunan İran; günümüzde de Türkiye karşıtlığını devlet siyaseti hâline getirmek suretiyle devam ettirmektedir.
Azerbaycan’ın; işgal altındaki topraklarını kurtarmasıyla Batı yanlısı Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın yakın gelecekte istifası kaçınılmaz olacak. Bu durum Ermenistan’ın geldiği yere yani Rus himayesine girmesini kaçınılmaz kılacaktır.
Savaş sonrası bölgedeki yeni denklemde kazanan doğrudan sahada yer alan Türkiye, kaybeden ise; Karabağ Savaşı’nın ortaya çıktığı ilk günden beri Ermenistan'a silah, yakıt ve ihtiyacı olan her türlü yardımda bulunan İran’dır.
Azerbaycan’ın Karabağ zaferi, İran Türklerinde psikolojik etki doğurarak ayrılıkçı hareketleri tetiklemesi güçlü ihtimaldir.
İran artık kaybedenler kulübündedir...
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.