Erzurum'un, Erzincan'ın, Van'ın en çok ihtiyaç duyduğu husus ilin gelişmesine yön verecek ve görevdaşlık oluşturacak, moral ve isteklendirmeyi yükseltecek sektörler arası iş birliği ve diyalogdur. Bu ortaklık, refahı yükseltirken iç barışı da besler. Paylaşım, kentlerin kalkınmasındaki en önemli halkayı işaret etmektedir. Kent problemi denince hemen akla gelenler, ikamet, iş sahibi olmak kentin ortak değerleri olan doğa ve kültüründen zenginliklerinden faydalanmak, yeni iş sahaları kurmak, güvenliğin sağlanması, eğitimde fırsat eşitliği, sağlık hizmetler sayılabilir.
Yaşanabilir kent sıralamasında da bu ihtiyaçları yeterince sağlayan kentler sıralamada kendilerine yukarılarda yer bulur.
Şehirlerimizin problemlerinin çözümünün en önemli şartı kent sahiplerinin ortaya çıkmasıdır. Burada temel sorun kentin gerçek sahiplerinin kim olduğu, kent sahipliğini üstlenen kurumlar arası iş birliği olmamasıdır.
Bunun önündeki engel nedir?
İş birliğinin önündeki engeller, fikir ve tecrübe sahiplerinin, akademisyenlerin bilgiyi ekonomik faydaya dönüştürmeye soğuk bakması, ortak proje kültürünün yeterince yerleşmemesi, üniversite katkısının sanayiciler tarafından yeterince fark edilememesi olarak ifade eder. Peki, neden bu engelleri aşamıyoruz? Çünkü hiçbir mekanizma bunları zorlamıyor, kimse de keyfinin kaçmasını istemiyor.
Mübalağa yaparak söylüyorum, öyle bir psikoloji içindeyiz ki kurumların hayata katılımını ve katkısını dağıttıkları aşure çanağının sayısı ile ölçer durumdayız. Kurumların bilgi paylaşımı olarak kullanmaları gereken salon ve amfiler örümcek bağlarsa şaşmam.
TEB'in geçtiğimiz yıl düzenlediği "gelecek stratejileri konferansı"nın uygulama sonuçları tebliğinde de "başarılması gerekenler" içinde ilk sırayı "Kurumlar arası uyum-iş birliği ve yönetim" ilk sırayı almıştı. Sonuç tebliğinde, "Şehirlerimizde karar alıcılarının (kamu-sanayi kuruluşları-yatırımcı-üniversite vs.) ortak görüşlerde buluşmaması ve bu görüşlere bağlı olarak planlar yapılmayışı, gelişimini engellemektedir. İllerin çoğunluğunda görülen bu sorun ancak karşılıklı iyi niyetle ve kamu otoritesinin öncülüğünde gerçekleşebilir. Bu nedenle il kamu otoritesinin tarafları bir araya getirerek iş birliği ortamını geliştirmesi gereklidir. Sonrasında ise sürekli takip ve koordinasyon ile iş birliği aşamalarının gelişi izlenmeli, gerekli noktalarda destek olmalıdır" denilmektedir.
İş birliği her kurumun kendi yeteneğini fark etmesi ile mümkün. Her kurum kendi sonuçları ile yüzleşmeli. APG denilen performans ölçümleri bunun için ihdas edildi. "Vatandaş memnuniyeti" anketi, göstermelik şikâyet kutularını çöpe gönderecek ve belki ilk defa kurumların hizmet gücünü görücüye çıkaracak.
Benim kanaatim: "Eğer hayatımızda bir değişiklik yapmak istiyorsak sayılarla yüzleşmeliyiz. Sonuçlardan memnun değilsek değiştirmemiz gereken şeyleri değiştirmemiz şarttır. Başka yere gitmenize gerek yok. Hatalarımızı düzeltmek için, yapmamız gereken değişiklikler için gereken dersleri almaktır."
Eskiden beri yapılan il koordinasyon kurulu toplantıları bir bakıma kurumların yıl hedeflerini hesabi ve fiziki olarak ne kadar gerçekleştirdikleri ile ilgili bir yüzleşmeydi
Periyodik aylık-üç aylık zamanlarda bu toplantılara (İl koordinasyon kurulu toplantılarına) ÜNİVERSİTE-TSO-MÜSİAD ve OSB'nin de katılımı bir yol haritası olabilir. Hepsi aynı platformda toplandığında bir iş birliği kurma istek, ihtiyaç ve heyecanı duyabilir, aynı dili konuşmaya başlarlar.
Kurumlar arası paylaşım ihmal edilerek, buzdolabına koyarak kimse, hiçbir kurum bir yere varamaz.