Bir zamanlar “Çivici” lakaplı bir delimiz vardı, adamın takıntısı kurbanlarının kafasına çivi çakmak. Bilmem kaçıncı kurbanında yakalanıp tımarhaneye tıktılar ama gerisi de sıkıntı. Evlat katili koğuş arkadaşının başına taşla vurup hastanelik ettiğinde “Çivi gördüğümde dayanamıyorum, çakmak istiyorum” demişti.
Hastalığı basitti insan kafasını çivi çakılacak kütük zannediyordu. Ama bu hastalık beş kişini hayatını kaybetmesine yol açmıştı.
Uzmanlar sosyal medya bağımlılığının giderek artmasının da hastalık olduğunu ve bu basit hastalığın ileride azmanlaşması hâlinde ciddi sıkıntılara yol açacağını belirtiyor.
Önceki gün Ankara’da bir üst geçitte yaşanan trajedi ruh sağlığımızın dip yaptığına dair sinyaller veriyor.
Üst geçitte akşama yakın orta yaşlı bir simitçinin öksürükle başlayan rahatsızlığı krize dönünce yere yığıldı. Başında taşıdığı simit tavası yere düşünce ekmek parası simitler yola yayıldı. Simitçi bir taraftan çırpınırken bir yandan cebinden çıkardığı ilaç şişesini açıp hap almaya çalıştı ama nafile şişe de düştü parçalandı. Akabinde simitçinin ağzından kan sızarken etrafında oluşan ve giderek büyüyen meraklı kalabalık çıkardıkları cep telefonları ile kamera kayıtlarına başladılar.
Simitçinin ne olduğunu bilmiyorum ama kendisine yardım eden genç kız neden ambulans çağırmadıklarını sorarken onlar çekimlere devam ediyormuş.
"Sosyal medya çivicileri" yerde çırpınırken ağzından kan gelen bir adamın görüntülerini paylaşıp kaç defa tıklandığında bakacaklar. Kendilerine soracak olursak cevapları "Çivici" ile aynıdır: “Gördüğümde dayanamıyorum, çakmak istiyorum!..”
Acılardan sosyal medya malzemesi üretmek bilmiyorum hangi hastalıktır nasıl böyle çılgınca yayılıyor. İnsanlar arasındaki en güçlü bağ olan “kederi ve sevinci” paylaşmak yıkılıp yerine dünya tek kişilik hâle geliyor.
Gün batımına yakın taşıdığı hastasını hastaneye kavuşturmak isteyen ambulans bir otomobille kavşakta şiddetle çarpışıyor. Her iki araç da paramparça, ölü ve yaralılar sağa sola savruluyor. Olay yerinde hayatını kaybeden üç kişiden biri beş yaşlarında bir çocuk ve masumun asfaltın soğuk yüzündeki resmi olaydan hemen sonra sosyal medyada yayılıyor.
Acaba bu paylaşımı yapan neyi amaçlıyor, neyi servis yapıyor?..
Bu örneklerin ardı arkası gelmez ama sosyal medya dediğimiz aynada bir olayı duyururken illa da ruhlara çivi mi çakmak lazım?
Ölümleri, intiharları, tecavüzleri, sapkınlığın her türünü tekrarlayarak hayatın bir parçası yapmakla onu sıradanlaştırmak yenilerinin işlenmesi için tohum atmaktır.
Bu tarzı bize öğreten malum ve mahut medyadır. Herkes ne alırsa onu satar, kimse kendinde olmayan bir şeyi başkasına veremez.
Akla gelmeyenlerin başa geldiği bir imaj ve algı değişikliği dönemine girdik.
Hemen her gün sebepsiz cinayetler, intiharlar her çeşit adi suç sosyal medyada kişisel tatmin ve reklâm malzemesi yapılarak toplumda bir yara açıp, ruh ve ahlak yapısına bir çivi çakıyor.
Sosyal medya paylaşımları üzerinden hayat sürdürmek deniz suyu içmek gibi bir şeydir.
Paylaşanın susuzluğu artıyor, izleyenler çoğaldıkça hastanın iştahı kabarıyor.
Fikri ve sözü temsil etmekte görselliğin, simge ve mesajların öne geçmesi tehlikeli bir gidiş.
İnsan ilişkilerinin kopması bir yana elindeki mobil telefonla her çeşit suçu, trajediyi veya iğrençliği günlük normal bir işmiş gibi sosyal medya üzerinden “duydun mu, duymadıysan sen de duy” diye yapılan paylaşımlar “kötülüğün sıradanlaşması"dır...