Eğer bir bölgeyi yok etmek isterseniz bunu nasıl yaparsınız? Onları ikiye, üçe, beşe bölerek tarafları besler, kışkırtırsınız ve onlar da birbirlerini öldürürler. Bu şekilde onlar yaşadıkları bölgeyi, tarlalarını, barajları, tesisleri, fabrikalarını ve geleceklerini yok ederler.
Sivil hedeflere yönelik bu strateji, korku ve yılgınlık sağlanması üzerine kurulmuştur. Böylece sağlanan kargaşa ortamı ve kayıplar karşısında devlet, eninde sonunda teröristleri muhatap alacak, isteklerine cevap verecektir.
Ülkemiz uzunca bir zaman bu yoğun propaganda ve psikolojik savaşa tabi tutularak, bölge istikrarsızlığa sürüklenerek, ülkenin bölünmesine indirgenerek, korkular üzerinden toplumda yılgınlık sağlandı. Bu psikolojik savaşta terörün ana hedefi görüşme masasında karşı taraf olarak oturmaktı. Sorunun çözümünde "diyalog" veya başka bir yol zaten onlar için çokta önemli değildi. Kürtler üzerinden bölgenin STK'ları yerine PKK'nın muhatap alınması, Kürt sorununu PKK'ya odaklanarak daraltıp, terörle mücadeleyi PKK'nın vesayeti altına soktu.
Terörizmle mücadelenin temel unsuru terörist üretip dağa göndererek dağı besleyenlerin önlerinin kapatılmasıdır. Bir salgını önlemenin yolu onun etrafını çevirerek fitne merkezini karantinaya almaktır. Teröristler, toplum tarafından benimsenip, sahiplenilmediği ve yerleri doldurulmadığı takdirde önlenir. Yeter ki örgüt aidiyetini kaybetsin.
Çözüm sürecinden beklenen de sahiplenilen ortak değerlere Kürt halkının sahip çıkmasıydı. Yol, su kanalı, köprü, sağlık ocağı ve altyapı yatırımları "değerler eğitimi" arkada kalınca Kürtleri iknaya yetmedi. Terörle mücadeleyi sadece askerlerin işi olarak gören, terörü sadece bölgedeki geri kalmışlıkla izah edenler, mücadele için yeni politikalar üretemeyen, her sorunu çözme alışkanlığındaki kolaycı, havaleci ve teslimiyetçi anlayışı kullananlar ile terörün kirli para baronları sonunda PKK'nın kendini muhatap saydıracak bir siyasal zeminde diyaloğun tarafı olmasını sağladılar.
Böylece masaya mağdur taraf olarak Kürt halkı değil örgüt gelip oturdu.
Çalışmalarını derinleştirdi ve çözüm süreci öncesinden çok daha yaygın bir yapılanma içine girdi. Dağdaki teröristten kurtulmak derken şehirlerde palazlanmaya yol açıldı.
Şimdi yangını ovaya indirmek istiyorlar.
Böylece çözüm sürecinde varılmak istenen halkı ikna etmek, onlarla yüz yıla yakın bir süredir törpülenen değerler üzerinden yeni Türkiye inşa hevesi kursakta kaldı derken bir ses umut verdi.
Sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta, "Siirtli Kürt bir babanın evladı olarak PKK'nın yaptığı tüm katliam ve eylemleri kınıyorum, lanetliyorum. Yaptığınız eylemlerle öncelikle biz Kürtlere zarar veriyorsunuz" diye yazan Hâkim Kemal Karanfil, "Lanetliyorum" başlıklı yazısında Siirtli Kürt bir babanın oğlu olduğunu vurgulayarak "30 yıldır akan kanlarla neredeyse bir göl oluştu. Kanla bir yere varılamayacağını anlamadınız mı? Ayrımcılık diye tutturmuş gidiyorsunuz. Bir Kürt evladı olarak devletin en yetkili makamlarına getirildim. Türk milleti adına karar veriyorum. Ayrımcılık olsa bunlar olur muydu? Benim gibi yüzlerce hâkim-savcı-bürokratın mevcut olduğunu siz de biliyorsunuz. Eylemlerinle önce Kürtlere zarar verdiğini unutma. Bu kirli dümenin dönmesini isteyen kırk haramilere can suyu olduğunu unutma. Bu coğrafyada silahla yapılan her eylemin, İsrail'in 'vadedilen topraklar' projesine katkı sunduğunu, anaları, yavruları ve masumları ağlattığını unutma. Eylemlerinle silah tacirlerini sevindirme..."
Bu sese Kürtler kulak vermeli.