Önceki gün bir grup arkadaş içinde makam ve servetin insanları hangi ölçüde değiştirdiği üzerine ciddi bir tartışmada bulundum. Tabii konunun bir ayağı seçmen beklentileri ve siyaset üzerineydi. Bizde bu tartışmalar merdiven altı kahve konuşmalarını aşmasa da bu, dışarıda çok araştırılmış ciddi bir konudur.
1970'lerin başında bir grup sosyal bilimci sosyolog Philip Zimbardo başkanlığında Stanford Üniversitesinin bodrumunda düzmece bir hapishane kurdular. Prefabrik duvarlar bölünüp demir parmaklıkları, siyaha boyalı kapıları olan hücreler yaptılar. Sonra tamamı gönüllü erkeklerden oluşan deney bittiğinde 4 bin mark ücret karşılığı 20 kişi bulup iki hafta süreyle "gardiyan-mahkûm" oyunu başlattılar. Hiçbiri hayatında hapishane yüzü görmemiş gönüllüler hapishane ortamına dönüştürülen uydurma hapishanede "yöneten ve yönetilenler" olarak iki gruba ayrılarak yaşamayı kabul ettiler. Gönüllüler para veya hayatlarında farklı bir tecrübeyi yaşamak için bu deneye katılmışlardı. İlim adamları ise insanlara giydirilen roller ve bu rollerin insanın gerçek benliğini ne kadar zamanda ele geçirerek yabancılaştıracağını, insanların kendisine biçilen role uyumu ve kendi karakterini muhafaza etme iradesine sahip olup olmadığını belirlemek istediler. Ayrıca çevre ve şartların insanlar üzerinde ne kadar etkilidir sorusuna cevap aradılar.
Adamların mahkûm rolü için seçilenleri rol gereği polisçe evlerinden alınıp kelepçelenip önce karakola sonra uyduruk hapishaneye kondular. Deneyde ilk başlarda her şey yolunda gibi görünse de gardiyan rolü oynayan gönüllüler kendilerini kısa süre sonra gerçek gardiyan görmeye mahkûmlar da kendilerini gerçek mahkûm zannetmeye başladı; gerçek meslekleri ve karakterlerini unuttular... Gardiyanlar sertlik yanlısı haline geldi, mahkûmları soydu, başlarına poşetler geçirdi, üzerlerine yangın söndürücü püskürtüp hücreye kapattılar. Kendilerine verilen rollere düşünülenden önce yatkınlık gösterip deneyin sınırlarını yıktılar.
Otuz altı saat sonra mahkûmlardan biri sinir krizleri geçirip hapishaneden hastaneye taşındı. Diğerleri baskılara dayanamayıp isyan etti. Deney, zıvanadan çıkıp insanların canını kurtarmak için verdiği hayat mücadelesi şeklini aldı. Ardından dört mahkûm daha bırakıldı ve iki hafta süre için planlanan deney altı günde mücadele, şiddet ve hayal kırıklığı ile sonuçlandı.
Bu deney hakkında daha geniş bilgi için yazar Mario Giordano'ya ait "Das Experiment Black Box" adlı kitabı, Oliver Hirscbiegel tarafından yönetilen "Deney-Das Experiment" adlı filmi ve Malcolm Gladwell'in "The Tıppıng Poınt-Kıvılcım Anı" kitabından faydalanılabilir...
Makam ve servetini kaybettikten sonra yaptıkları ve yapamadıkları için diz döven sayısız insan, yukarıda rüzgârın sert estiğini "kimliğimi kaybetmekte olduğumu fark etmiştim" diyen, para ve makamın insanı Zimbardo'nun deneklerine çevirdiğinden şikâyet eden çok sayıda insanla etrafımız doludur.
Para ile ilgili kısım ayrı ama siyaset üzerinden emanet güç kullananların paylaşmadıkları tecrübeleri herkes için ciddi kayıplardır. Eğer yıllarca geniş halk tabanlarını arkalarına takan siyaset adamları, Zimbardo'nun denekleri gibi dolaşıp durdukları "Meclis-Meydan-Zindan" üçgeninde yaşadıkları tecrübeleri toplumla, siyaset bilimci ve siyasete aday gençlerle paylaşsalardı çok daha keyifli verimli bir siyaset hayatımız olurdu.
Her seçime kurtuluş savaşı havasında girmezdik.