Son günlerde bizi hırpalayan siyanürlü toplu intiharların ortak yanı, arkada bıraktıkları hikâyeleri. Yakınlarında duranlar;
“Sorunlu biri değildi, çok da hayat doluydu, hiç beklemezdiniz, herkes severdi, etrafa hiç belli etmedi ama demek ki borç batağına saplandı, altında ezildi, çıkmaza girdi, başa çıkamadı ki kurtuluşu ölümde aradı, kimse çığlığını duymadı, el uzatan da olmadı son çareyi intiharda buldu...” diyorlar. Gerçek ise bir sır olarak kendileriyle birlikte gidiyor...
Varlıklı olmak da anlık bir hevesle gerçekleşecek bir yolculuk değildir. Her başarı kendi hak ettiği zamanı ve bedeli alır, bunun istisnası yoktur. Hedefler ne olursa olsun ancak ilkelere bağlı olarak sabırla ve zamanla uygulandığında gerçekleşip, hayatımıza zenginlik katabilir.
Çok insan vardır ki ekonomik ya da fiziksel bir eylemi gerçekleştirirken sadece onun üzerine öylesine yoğunlaşırlar ki sosyal ve ruhsal ihtiyaçlar unutulur. Çoğu yolda kalır, hedefe varanlar da yara bere içinde kalırlar. Çoğu kişi bu ilkeyi ihlal ederek kişisel bütünlüklerini kaybetmekte, enkaz yığını hâline gelmekte, sadece kendilerine değil çevrelerine de zarar vermektedirler.
Başınızı derde sokmak mı istiyorsunuz, hayat yolunda yalnız yürümeye ve işleri tek başınıza götürmeye kalkışın neler olacağını göreceksiniz. Hele menzil kısa, mükâfat büyükse dikkat!..
Yardım çatıdan düşmeden önce istenir.
Kimseden yardım istemeden bir yığın tuğlayı üst kattan alt kata indirmeye çalışan bir duvarcının hikâyesi çok şey anlatıyor:
“Bütün tuğlaları elle taşımak çok zaman alacağı için onları bir varile doldurup binanın en üst katına monte ettiğim bir makarayla indirmeye karar verdim. İpi emniyet için zemin kat hizasına bağladıktan sonra binanın üst katına çıktım, ipi varile dolayıp bağladım. Tuğlaları doldurdum ve indirmek için boşluğa sallandırdım. Sonra kaldırıma indim ve varili yavaşça indirmek için sıkıca tutarak yerinden çözdüm. Yetmiş kilo olduğum için iki yüz kiloluk yük beni yerden öyle bir kaldırdı ki ipi bırakmayı düşünecek zamanım olmadı. İkinci katla üçüncü katın arasında aşağıya inmekte olan varille çarpıştım. Vücudumun üst kısmındaki çürük ve yaraların sebebi bu...
İpi elimin makaraya sıkıştığı üst kata çıkana kadar sıkıca tuttum. Kırık başparmağımın sebebi bu...
Aynı zamanda varil gürültüyle kaldırıma çarptı ve tabanı düştü. Tuğlaların ağırlığı gidince varil sadece yirmi kilo geliyor. Böylece yetmiş kilo ağırlığındaki bedenim hızla düştü ve yukarı çıkmakta olan varille tekrar çarpıştım. Kırık ayak bileğimin sebebi bu...
Biraz yavaşlamış olarak inmeye devam ettim ve tuğlaların üstüne indim. İncinmiş sırtımın ve kırılmış köprücük kemiğimin sebebi bu...
O anda soğukkanlılığımı tamamen kaybettim ve ipi bırakınca boş varil hızla üstüme indi. Kafamın yarılmasının sebebi bu...”
Ekonomik sebeplere dayalı çoğu trajik olayın kısa zamanda servet yapma iştihasından veya aldatılarak mağdur duruma düşmelerinden kaynaklandığı ortada.
“Tosuncuk” olayındaki gibi insanları ahlaki olmayan yollardan, aldatarak, çalarak, başkalarının hakkına tecavüz ederek, sorumluluk taşıdığı insanları ihmal ederek de servet ve para sahibi olanlar var. Aldatarak, korkutarak, tehdit ederek, insanları ezerek de makam ve otorite sahibi olabilir, başarılı gözükebilirler.
Bu sahte bahar uzun ya da kısa sürebilir. Çoğu insan da onların bu servet ve makama nasıl ulaştıklarını bilerek ya da sorgulamadan ne mal oldukları ortaya çıkıncaya kadar onlara saygı duyuyor gözükebilir.
Ancak kesin olan şudur ki elde ettikleri güç ne kadar büyük olursa olsun sonunda yıkılır giderler. Ne dünya hayatında ne de herkesin hiza istikamet çağdaş olduğu o muhteşem hesap gününde yanlarında yardımcı bulamazlar...