Devlet; kendisini Güneydoğu’da kendi vatandaşlarına karşı şiddet uygulamakla suçlayan ama maaşını suçladığı devletten alan cebinde de bu devletin kimliğini taşıyan bir grup sözde aydın, siyasetçi, gazeteci, edebiyatçı ve türkücünün ihanetiyle karşı karşıyadır.
Arada bir emir aldıkça sözde Ermeni soykırımı için yüzlerine mask takarak ayaklanan, Gezi olaylarında halay çekenler Güneydoğudaki yangını söndürmek için mücadele veren devleti kendi vatandaşına kıymakla suçluyorlar.
Arabasıyla teröriste silah taşıyan, örgütün kazdığı hendeklere yatıp canlı kalkan olan, eylemlerine ön saflarda yürüyenler 29 kişinin kanına giren canlı bombanın taziye çadırına(!) girerek, haini "kutsayıp" Nemrut’un ateşine odun taşıyorlar.
Taraf olmayın derken açıkça terör örgütünün tarafında duranların PKK aşkı, operasyonlardan sonuç alındıkça depreşiyor.
Devam eden hengâmede çocukların mağdur olduğunu söyleyen ve Başbakan’a “nasıl merhametsiz oldunuz?” diyerek terörist yerine devlete çamur atan Türkücü;
Ve ona, “Aldırma, unutma ki barış teröriste destekçi derler diye pısmadan talep edenlerin omuzlarında yükselecektir” diye seslenerek koltuk çıkan gazeteci,
Kalabalıklara dalıp, bomba patlatıp masum insanları katleden canileri, İkinci Dünya Savaşında müttefik gemilerine intihar saldırısı yapan Japonların “kamikaze” pilotlarına benzeterek "kutsayan" sözde yazar;
Kazdıkları hendeklerin çapı kadar bir alanda kendi kantonlarını kurmak için savaşanları kazdıkları çukura gömen devleti “devletin tüm bölge halklarına karşı geçekleştirdiği katliam ve sürdürdüğü sürgün politikasından derhal vazgeçmesi gerekiyor” diyerek bildiri yayınlayarak frenlemeye çalışan devleti bırakıp eşkıyanın yanında duran izansız akademisyen;
Güneydoğudaki fitne ateşine üfürerek körükleyen sizler, küçük adamlar,
Akademisyen, sanatçı, siyasetçi, sporcu ya da türkücü...
Sen bir fikri, demokrasiyi, hür olmayı özgür bir davayı temsil etmiyorsun! Halkın sırtına basıp girdiğin mecliste, çıktığın sahnede, konuştuğun kürsüde, yazdığın köşende yoklukla, sefaletle, cehaletle mücadele etmek, yoksulluk coğrafyasına hizmet etmek gibi bir derdin yok.
İnsanları efsunlayıp ölümlerini seyrettikçe kandan beslenen iştahın kabarıyor.
Sen zaten beslediğin zorbalarla, onların evlerini oturamaz iş yerini çalışamaz, sokağını yürünemez hâle getirdin. Hastanesini, sağlık ocağını, ambulansını yakarak hastasını yatağında ölüme mahkûm ettin. Sonra da taziye çadırlarında boy gösterdin.
Hatırasını, hafızasını, yok ettiğiniz evsiz ve mabetsiz bıraktığınız çocukların eline "kalem" yerine "keleş" verdiniz.
Efendileriniz koltuklarını kaybettikleri gün sizinle işleri bittiği gün sizin de işiniz bitecek!
Kürtlere ihanetinizin bedelini ödeyeceğiniz gün bu bedelden kaçmak için katil diye çamur attığınız devlete sığınacaksınız. Sizin cellâdınız yurtsuz, babasız ve evsiz kalan mazlumların ahı olacak.
Zaten özgür değilsiniz, boynunuzdaki ip, efendilerinizin elinde, özgürlüğün ne olduğu hakkında hiçbir fikriniz de yok. İnsanlıktan bahsedersiniz ama insanlıktan haberiniz yok.
Eğer bir insanlık damarınız olsaydı son Ankara olayındaki patlamada savrulan küçük yavrunun kaybettiği gözünden akan yaş bu damarı oynatırdı!..