Evet, öfke ve şiddet hukuki bir sorun değil ahlaki bir marazdır. Çözümünü karakol ve adliyeden önce evde, ailede, terbiyede aramak gerekir. Evinden öfkeli çıkan insanla çalışan mesai arkadaşlarının, evine öfkeli giren adamın hayat arkadaşının vay hâline!..
Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, önceki gün "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" programında yaptığı konuşmada, kadına şiddetle mücadeleye için "Adliyelerde 'adli destek birimleri' oluşturacağız. İhtisas mahkemeleri görevlendirilecek" dedi.
İş, son zamanlarda artan şiddet olaylarına karşı farkındalık oluşturmak için esnafın öfke kontrolü eğitimleri almasına kadar uzandı. 81 ildeki esnaf ve sanatkârlara uzmanlar tarafından başta aile içi eğitim ve iletişim olmak üzere medya, sağlık, hukuk, iktisat alanlarında öfke kontrolü eğitimleri verilecekmiş.
Bizi gökte uçan kuştan medet umar hâle getiren “öfke” kaynaklı olaylardan bir günlük tabloya bakın; “Müebbet hapisten cezası 17 yıla inen ‘kardeş cinayeti' davası, yeniden görülmeye başlandı... İki aile arasındaki kanlı kavga hâkim karşısında... Adliye çıkışında iki aile birbirine girdi... Diyarbakır'daki aile cinayeti aydınlatıldı... Akhisar'da kardeş cinayeti... İki aile cinayeti... Samsun'da anne cinayeti...” uzayıp gidiyor bu hikâye.
Hepsi birbirinin kopyası, arkası yarın filmleri gibi.
Kızgınlığın/öfkenin sonunda doğacak olan acı pişmanlık, intikamın çirkinliği ve telafisi mümkün olmayan acı sonuçlar her gün yaşanıyor. Elini kana bulayıp, hapislere düşenler, yuvasını dağıtanlar veya büyük maddi zararlara uğrayanlar... Bir musibete sabretmemekle dünyasını ahiretini mahvedenler... Bütün bunlar nasıl oluyor?
Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz, nedir bu ocak batıran “Bir anlık öfke?..”
Biraz yakından bakalım, insanın suretine, şekline “Beden-Halk” kalbindeki kuvvete, hâle de “Huy-Hulk” denir. Ahlâkın kaynağı ise insan ruhunun üç kuvvetidir.
Bunlardan biri de bizim öfke dediğimiz “Gadab”dır. Beğenmediği, istemediği bir şey karşısında, insanın kanı harekete gelir. Bu kuvvet fazla olduğunda “Tehevvür”, atılganlık, saldırganlık başlar. Bu kuvvetin az olması “Cübn” yani korkaklıktır, lüzumlu olan şeyi yapmaktan çekinir.
İşte kederle seyrettiğimiz ve her gün yaşanan “Öfkenin" sonundaki acı pişmanlık, intikamın çirkinliği, elini kana bulayıp, hapislere düşenler, yuvasını dağıtanlar veya büyük maddi zararlara uğrayanlar, bir musibete sabretmemekle dünyasını ahiretini mahvedenler “ tehevvür” dediğimiz sınırı aşan öfkeye teslim olanlardır...
Mesele kızmamaktan değil ona teslim olmaktan geliyor. Zevatın “öfke kontrolü” diye aradığı çarede budur.
Ancak “ tehevvür” dediğimiz bu kötü huy kalbin hastalıklarındandır. Ve İnsana dünyada ve ahirette zarar veren her şey, kötü ahlaktan meydana gelmektedir. Yani, zararların, kötülüklerin başı, kötü huylu olmaktır.
Bunun eğitimi güzel ahlaklı insanlarla bir arada olmak, bulunmazsa onların tavsiyelerine uymaktır. Ahlak veba gibidir. Şiddet dolu TV dizilerine, aileyi tahrip eden programlara teslim olanlar bir gün kendilerinin aynı programlarına konu olma tehlikesi içindedir.
Bugün çığırından çıksa da bu tehlike yeni değil.
“Öfke kontrolü”ne çare arayanlar için İslam âlimleri birçok kitap yazmışlardır. Bu ahlâk kitaplarından biri de Konyalı Muhammed Hâdimî’nin “Berîka” kitabıdır. Bu kitapta İslamiyet’in beğenmediği kötü ahlâk, “tehevvür” kısmında “öfke kontrolü” ve bunlardan korunma ve kurtulma çareleri bildiriliyor. Bu kitapla birlikte 1572 senesinde Edirne’de vefat etmiş olan, Ali bin Emrullah’ın “rahime-hullahü teâlâ” yazmış olduğu, “Ahlâk-ı alâî” kitabını bir araya getirerek gazetemiz “İslam Ahlakı” kitabı olarak okuyucularına geçmişte ulaştırmıştı. Hâlen isteyenler gazetemiz bürolarından temin edebilir.