Olmak ya da olmamak...

A -
A +
 
Koronavirüs salgını yaklaşık bir yıldır hayatımızı kuşatan bir gerçek. Aşılama ile salgınla mücadelede yeni bir döneme giriyoruz. İkinci dalganın İngiltere gibi çok daha ağır sonuçlarını yaşayanlar var. Vaka sayısı endişe verici boyuta ulaşınca hastanelerin hasta seçme zorunda kalabileceği ve salgını frenlemek için “Tam kapanma”ya gidebileceklerini belirtiyorlar.
Bizde, tam kapanma gibi bunaltıcı bir tercihe geçmeye gerek kalmadı ve aşılama sürecine geçiliyor. Çinli aşı firması SinoVac'tan alınan 3 milyon doz koronavirüs aşısı önceki gün geldi. Bundan sonraki süreçte aşıların İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunda 14 gün sürecek güvenlik testleri yapılacak. Laboratuvar sonuçlarından sonra ise dağıtıma geçilerek öncelikle risk grupları olan sağlık personeli hastanelerde, 65 yaş üstü kişiler ise aile sağlık merkezlerinde aşılanacak.
Salgının kontrol altına alınması için en azından nüfusu %60 oranında aşılamanın tamamlanmış olması gerekiyor. Buna mukabil korona ile mücadelede kullanılacak aşıya karşı duyulan güven ülkelerde farklılıklar gösteriyor. İngilizler %77, Almanlar % 65, İtalyanlar ve İspanyollar %62 Fransızlar %40 tamam derken bizde %52 tamam %30 ise kararsız...
Aşılanma oranının %60 ve daha fazla oranda uygulanması için kararsızların da ikna olması gerek. Hemen bütün ülkelerde olduğu gibi aşı, “olmak ya da olmamak” arasında toplumda çatlaklar oluşturuyor.
İnsanlar aşı olmaya nasıl ikna edilir?
Aşı olmanın ileride ciddi sağlık problemlerine yol açacağı yönünde özellikle sosyal medyada ciddi bir kirlilik var. Buna karşılık aşı olmanın mücadelenin temeli olduğunu anlatanlarla birlikte kanuni bir zorunluluk olarak uygulanması gerektiği yönünde de söylemler var.
Katıldığı bir TV programında Prof. Sönmez’in kullandığı “Kimseyi aşı olması için zorlayamayız. İnsan vücudunun dokunulmazlığı nedeniyle mecbur etme şansımız yok ama kurallar koyacağız, aşıda da kural koyacağız, devlet dairelerine bile giremeyecekler, toplu taşımadan faydalanamayacaklar, başka çaremiz yok” ifadeleri ikna değil mecbur kılmaktır ve sert bir üslup.
Bu durumda doğru olan hangisi?..
Bakan Koca, "Kimseye zorla aşı yapamayız ama tüm hocalarımız belki de canlı yayında bu aşıyı olacaklar. Çünkü bu aşıların güvenli olduğunu herkes görüp; bilmeli. Siyasetçileri değil, bilim insanlarını öne çıkarıp güvenliliği göstermek lazım" ifadelerini kullandı.
Bakan Koca insanları ikna etmenin doğru olan ve en güçlü yolunu ifade etmiş. Bunun daha etkilisi ekranda canlı yayında değil kendisini sahada görmektir.
İlk aşı yaptıranları izleyen kararsızların ilk soracağı “Kimler aşı yaptırdı? Vali, Belediye Başkanı, Sağlık Müdürü, Müftü yaptırdı mı?” Arkadakilerin tavrını belirleyecek ve tartışmaları bitirecek olan budur. Aşılamanın daha başlangıcında aşı yapılacak merkezlerde insanlar önlerinde kamu ve sivil toplum önderlerini görürlerse fazla bir şey anlatmaya gerek yok.
Bu tartışmalara son verecek olan adımı baştan beri yoğun ve ağır bir sorumluluk altında çalışan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ilan etti: “Bilim Kurulu olarak aşının zorunlu olarak yapılmasından yana değiliz. Biz ikna ederek aşının yapılması gerektiğine inanıyoruz. Aşıyla ilgili tüm onay süreçleri bittikten sonra bir hastaneye gideceğim ve kamuoyunun huzurunda aşıyı yaptıracağım. Ardından da o hastanede bulunan bütün sağlık çalışanlarımız aşılarını yaptıracaklar…”
Tereddütleri yok edecek olan budur. Boşuna söylenmemiş; “Lisan-ı hâl lisan-ı kalden entaktır…” Yani, insanlar söze değil ayak izlerinize bakar. Hareket, davranış ve yaşayış, her zaman söz ve konuşmalardan daha etkili ve ikna edicidir…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.