Brüksel'deki Avrupa Parlamentosu'nda terör örgütü PKK'nın uzantıları PYD, YPJ ve YPG'li teröristlerin Suriye'nin kuzeyinde çekilmiş fotoğraflarının yer aldığı bir sergi açıldı. Daha önce 18 Mart'ta yapılan Türkiye-AB zirvesi öncesi PKK'ya zirvenin yapıldığı AB konseyi arkasında çadır kurması için izin veren Belçika, terör örgütlerinin Avrupa'da en yoğun faaliyette bulunduğu ülkelerin başında geliyor.
Bu Belçika’nın Afrika’daki sömürgelerinden biri olan Kongo’da 1900’lü yılların başında gizlice çekilmiş bir fotoğrafta bir adam kendisi gibi köle olan ve efendilerine yeterli kauçuk toplayamadığı için cezalandırılan küçük kızının kesilen sol eli ile sağ ayağına bakıyor.
Belçika Kralı 2. Leopold’un adamları dev bir toplama kampı hâline getirdiği Kongo’da yerlilerin kellelerini bahçelerinde heykel olarak sergiliyor, köle olmak istemeyen çocukların ellerini kesiyor, kestikleri elleri tütsüleyip saklıyorlardı.
Kongo’da sadece 1890-1905 yılları arasında yaklaşık on milyon yerli öldüren bu insan kasabını yine kendileri “İnsanlara limon muamelesi yaptı, suları bitinceye kadar sıktı ve sonra bir kenara fırlattı" diye anlatılar.
İnsanlık tarihinin bu en acımasız soykırımlarından birinin mimarını 1885 yılında sömürgeci batı Berlin Konferansı’nda “Kongo’nun Hâkimi” olarak ilan etti.
Acaba diyorum; Avrupa’nın muhtelif ülkelerindeki temsilciliklerimizin arka bahçelerinde de biz bu cinayetlerin fotoğraflarının sergilendiği çadırlar kursak nasıl olur?
Sömürgeciler tarafından yürütülen ve Birinci Dünya Savaşı sonrası terk edilmiş zannedilen bu el, parmak ve kafa kesen eski tip sömürgecilik yerini yeni tip sömürgeciliğe bıraktı.
Bu tahribatı daha büyük ama fark edilmesi daha zor bir mandacılık şeklidir.
Bu sömürgeciliğin esası toplumu özellikle genç nesilleri mankurtlaştırmaktır.
Bir asırdır süregelen bu sömürgecilik İslâmiyyeti dışlayan, medeniyeti tahrip eden içini boşaltan bir kültürel kıyımı hareketidir.
Osmanlı’nın vârisi Türkiye’ye reddi miras talebinde bulunması için galiplerin yüz yıllık dayatma mücadelesi devam ediyor.
Sömürgeciler Medeniyetimizin temellerini Kültürel mirası reddedip itibarsızlaştıran siyaset ideolojisi ile etrafı çevrilen bir kültür kıyım seferberliği başlattı.
Nesiller arası kültürü taşıyacak olan ne kütüphane bıraktılar ne de ulaştığınızda onları çözecek dil bıraktılar.
Bir toplumun içeriden teslim alınması için illa da ellerini kesmek gerekmez. Dillerine, kurumlarına ve kültürü inşa eden kişilere kıydıklarında tarih linç, kültür yok olur.
Toplum değerleri erozyona uğrar, sevgi, merhamet, hoşgörü ne kadar insani meziyet varsa hepsi çöpe gider, sonuçta ortaya pokemon avcıları, şizofren insanlar türer.
Bu şizofren güruh kendi toplumunu, tarihini, kültürünü aşağılamakla kalmıyor efendileri adına içeriden tahribatı tamamlamak için savaşıyor. Bu yerleşik yerli sömürgeciler din adamı, sanatçı veya akademisyen bazen politikacı rolünde toplumun ruh köklerini, medeniyet ve kültür adına gözle görülür elle tutulur ne varsa reddederek, aşağılayarak, ayıplayarak imha edip hayatımızdan çıkarmak yerine sahtesini koymak için uğraşıyorlar.
Bu, ülkelerin içini boşaltmanın en zehir yoludur.
Türkiye bir asırdır kendisini başka bir medeniyetin kuyruğu yapmak isteyen kendi içindeki elit taklitleri, sahtekârlara karşı güçlü bir medeniyetten asli payı alma mücadelesi veriyor.
Sonu nereye varır bu savaşın?
Samuel Huntington’a sordular: “Türkiye’nin İslam medeniyetinin lideri olabilme yeteneği var mı, Osmanlı’nın vârisi olabilir mi?"
Huntington itiraf etmek zorunda kaldı: “Şüphesiz İslam toplumu geçmişte bir çekirdek devlete sahipti ve bu açık bir şekilde Osmanlı imparatorluğuydu. Fakat hiçbir şey statik şekilde kalmaz. Sonra Batı muazzam şekilde genişlemeye diğer medeniyetler üzerinde de yıkıcı etki göstermeye başladı. Ancak şuna inanıyorum ki, Batı dünyanın en güçlü medeniyeti olsa da artık gerilemektedir. Ve bir sesin azalarak kaybolması gibi dünya üzerindeki etkisini kaybedecektir...”