“Özyönetim” değil “Özyıkım” projeleri

A -
A +

 
Güneydoğuda, Sur, Cizre ve Silopi'de yaşananlar, “özyönetim” altında işlenen cinayetlerin, devletten çalmanın bir hak arama iddiası ile bir düzenin sistemleştirilmesine karşı verilen mücadeledir. Devlet Kobani benzeri senaryoları uygulamak isteyen silahlı gruplarca işgal edilmiş belde ve ilçelerde hükümranlık hakkını savunmaktadır. Sonunda hendek kazdıkları her ilçeyi bir “özyıkım” merkezi hâline getirdiler. Hayat alanı daralan, şerlerinden sığınacakları başka yerlere göç eden bölge halkına “terk etmeyeceksiniz, bir gün geri dönerseniz yüz bulamayabilirsiniz” diye de tehditler savuruyorlar.
Suriye’den taşan trajediye, insanların bölük pörçük sınırımıza yığılmasına henüz alışmamışken benzer görüntüleri içeride yaşamakla karşı karşıyayız. Bu durum, çözüm sürecinde Kürt coğrafyasında sürecin devamına halel gelmemesi için tanınan sınırsız toleransın muhataplarınca istismarı ile bölgede kamu düzeninin iflası sonucudur. Bu aşındırılmış iyi niyet tabanda hak ettiği karşılığı almamakla birlikte, işledikleri melanetlere karşılık bir af gibi algılayan dağdaki eşkıyaya şehirlere sızma cesareti verdi. Kobani saldırıları süresince Suriye’ye taşınan militanların DAEŞ’in Kobani’den çekilmesinin ardından bölgedeki ilçelere geri döndüğü haberleri söyleniyor.
Dağdaki pisliği şehirlere süpürdüler.
Mücadele güçleri, şehirlerde kalabalıklar içine karışan teröristleri sivil halktan ayırmak gibi bir müşkülatın içine düştü. Dağı ıslah etmek mücadelesi verilirken şehirlerde kamu düzenini sağlamak öncelikti. Bu durum, terör örgütünün kendine şehirlerde alan bulmasına çoğu yerel yönetimlerden aldığı insan ve araç desteği ile hendek seferberliği başlattı. Hendek savaşları ile hayatı zorlaşan bölge halkı şimdi pılısını pırtısını toplayıp göç ediyor. Belki bu ilçeler bir süre sonra büyük ölçüde tahliye edilerek devlet ile teröristler arasında bir çatışma alanından ibaret kalacak. Fark sadece kaya dipleri, mağara kovukları, bodur çalılar arasındaki savaş sokak aralarına inmiş olacak. Nihai sonuç tartışmasız biçimde Kürt halkının bölgeden göç etmesinden çok daha önce yolunu yapması, çöpünü toplaması gereken yerel idarelerinin araçları eşkıyanın emrine hendek kazması için verirken hesaplaşması ve sesini çıkarmasıydı.
Devlet de her ay İller Bankasından milyarları hortumlayan bu yerel yönetimlerle hesaplaşmalıdır.
Bu da, beldesini korumak için halkın taraf olması ile mümkündür. Göç, en azından bölge halkını ahlak ve sınır tanımayan, yol kesen, adam kaçıran okul yakan bir örgüte zoraki malzeme ve siper olmaktan kurtaracaktır. Göç belli bir süre mağdurlarının hayatını zorlaştırır ancak örgütle mücadele eden güvenlik güçlerine hareket kolaylığı sağlar ve şartlar eşitlenir. AK Parti Diyarbakır İl Başkanı Muhammed Akar verdiği bir mülakatta “İnsan hendeklere ve bu çatışmalara hayır demez mi? Belediyeler, Kültür Bakanlığı, STK’lar ve halk, herkesin yapacağı bir şeyler olmalı. Bir an Ayasofya, Sultanahmet Camii ya da Bursa Ulucami’nin altına tünel kazılıp patlayıcı konulduğunu düşünün. Bu kadar duyarsız kalır mıydık?" diyor.
Bu mesaj Sayın Başbakan’ın “Bu terör örgütüne karşı seslerinizi yükseltin, günlük hayata bir an önce geçilebilmesi için güvenlik birimlerimizle iş birliği hâlinde birlikte kendi şehrinizi, sokaklarınızı, mahallelerinizi koruyun" beyanı ile kendisine muhatap arıyor. Buna mukabil halk en önemli desteği göç ederek güvenlik güçleri ile örgüt arasından çekilip, örgütü yalnızlaştırıp kendi arkasına sığınmasının yollarını keserek veriyor.
Geçen yazımda söylediğim yerdeyim: “Seni rahatsız eden bir şeyi hayatından çıkarmak istiyorsan onu yalnızlaştır, etrafını kuşat, duvarlarını ör kapalı bir alanda yalnızlıktan kıvrılıp kalsın. Duvarda gedik açıldığında ne evleri ne fikirleri kalmamalı. Kendilerini her şeye yabancı, uzak bir gezegende bulsunlar.”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.