Irak işgali tam bir facia, dünya durdukça unutulmayacak, acıyla yâd edilecek bir felâkettir.
Bağdatlı Mustafa Muhammed Haşim’in "20 Mart 2003 Irak'ı kurtarma değil, işgal ve ülkeyi tahrip etme tarihidir" diye tanımladığı Bağdat’ın bombalanmasıyla başlayan işgal sırasında yüz binlerce kişi öldü, 1,5 milyon kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Orta Doğu’nun En Önemli Kültür ve Sanat Merkezi Bağdat ve diğer şehirler, beldeler harabeye döndü.
Bütün bunlar olurken Papa Francesca neredeydi?
Haçlı seferlerinin zaferini ilan etmek için Bağdat'a gelen Papa celladına âşık bir güruh tarafından davul zurnayla ve coşkuyla karşılandı. Irak ziyaretinde Ülkedeki dinî ve etnik gruplarla ayrı ayrı görüşen Papa Hristiyanlarla dayanışma(!) mesajı vermiş…
Papa Francis'in ziyaretini değerlendiren Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi Lütfullah Göktaş “Papa Irak'taki Hristiyanların yaralarını sarmak istiyor” demiş. Bu açıklama da bir başka trajedi!.. Sanki işgale ve zulme maruz kalan İslam beldesi ve Müslümanlar değil!..
Papa’nın asıl ziyaret etmesi gereken yer, orada işkenceye maruz kalanların yazdığı mektuplarda “Gelin ve yakın bu hapishaneyi bizimle birlikte yakın!..” dedikleri “Ebu Gureyb” zindanlarıydı. Ama Papa’yı oraya götürüp masum insanların maruz kaldığı zulmün hikâyesini anlatacak vicdanlı ve yürekli kimse kalmamış...
Fazla söze gerek yok, Irak’ı yönetenlerin şerefinin gömüldüğü “Ebu Gureyb” zindanlarında saklı hikâyeleri 20.10.2016 günkü yazım ile tekrarlıyorum.
***
“Felluce’den birkaç kilometre ötede Ebu Gureyb şehri var. ABD Irak’a özgürlük(!) getirmek için burayı işgal edinceye kadar dünyada pek tanınmazdı. Saddam döneminden kalan ‘Ebu Gureyb’ hapishanesini ABD’liler koalisyon karşıtları, isyancılar ve muhtelif suçlular için yenileyip içini hemen doldurdular.
Tutukluların çoğu askerî operasyonlarda tesadüfen tutuklanmış veya şüpheli olduğu için kontrol noktalarından toplanmış suçsuz Iraklı sivillerdi.
Aralarında kadınlar, erkekler, ergenlik dönemindeki çocuklar vardı. Tutuklanıp sorgulanmalarının ardından suçsuz bulunanlar hemen serbest bırakılmıyorlardı, oradan çıktıktan sonra isyana katılacaklarından korkuluyordu.
Peki, ne yapılıyordu bunlara?
Çıplak adamlar piramit şeklinde üst üste yığılmıştı ve Amerikan askerleri bu yığının yanında sırıtıyorlardı. Bir kadın asker, çıplak bir mahkûmun boynuna taktığı köpek tasmasının ipini elinde tutuyordu.
Amerikan askerlerinin esirlerini… Zorlayarak onlara işkence yapmaları, acı çektirmeleri ve onları aşağılamaları inanılır gibi değildi, ama görüyordum işte.
Bu görüntüdekiler Saddam Hüseyin’den kurtarılmış Irak’a demokrasi ve özgürlük getirme iddiasıyla gönderilen o iyi huylu (!) genç kadın ve erkekler değil miydi?” (Philip Zimbardo-The Lucifer Effect)
***
ABD askerlerinin tutuklulara yaptığı işkenceler ve tecavüz olaylarının dışarıdan duyulması üzerine halk infiale gelerek Ebu Gureyb ve Taci Cezaevlerine silahlı kişiler tarafından baskın düzenleniyor. Çıkan olaylarda görevli ABD’li askerlerden ölenler ve mahkûmlardan kaçanlar olması üzerine “Ebu Gureyb” kapatılarak mahkûmlar daha küçük cezaevlerine naklediliyor. ABD askerlerinin tutuklulara yaptığı işkenceler ve tecavüz olaylarını belgeleyen fotoğrafların bizzat işkenceyi yapanlar eliyle basına sızdırılmasıyla işgalciler dünya kamuoyunda büyük tepki aldı.
Irak’ı “özgürlük getirmek” için işgal edenler bir medeniyeti tarumar edip “Ebu Gureyb” zindanlarına gömerken ortalıkta görünmeyenlerden Şii bir aileden Bağdat doğumlu Başbakan Haydar el-İbadi o günlerde Türk askerini işgalci ilan etmekle meşguldü.
Bugün de değişen ne var. Haçlı seferlerinin zaferini ilan etmek için Bağdat'a gelen Papa davul zurnayla ve kadınlı erkekli guruplar tarafından “tef çalıp, gerdan kırıp kalça sallayarak” karşılanıyor…
Yazıklar olsun!..