Ortalık patavatsızlarla dolu, nerede durduğu fark etmiyor, merkezde veya muhalefette. Patavatsız kelimesi sözlerinin nereye varacağını düşünmeden konuşan, davranışlarına dikkat etmeyen kimse için kullanılır.
Albert Einstein’a patavatsız biri "İki cümleyle bana İzafiyet Teorisi’ni anlatır mısın" demiş. Einstein, ben sana nasıl anlatayım dememiş ama “Sana önce bir hikâye anlatayım" demiş ve şunu anlatmış:
Kör olan bir adamla yürüyorduk, ben "canım bir bardak süt istedi" dedim. Kör "süt nedir" diye sordu. Ben de "süt beyaz bir sıvıdır" dedim. "Sıvıyı biliyorum fakat beyaz nedir?" dedi. "Kuğu kuşunun rengidir" dedim. "Kuğu kuşu nedir" dedi. “Boynu bükük kuş" dedim. "Boynu anladım ama bükük nedir" dedi. Adamın kolunu tutup dümdüz uzattım. "işte bu düzdür, kıvrıldığında büküktür" dedim.
Kör adam memnunlukla "tamam sütün ne olduğunu şimdi anladım!" dedi…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün bütçe görüşmelerinin ardından ekonomi ve hukuk alanındaki reform paketlerinin de Meclis'e geleceğini açıklamasını herkes bulunduğu yerden farklı anladı. (veya anlamak istedi…)
Ayrıntıları henüz netleşmemiş olsa da yeni reform sürecinden bazılarının kendi geleceği için bir yatırım payı çıkarma gayreti ortaya çıktı. Böyle olunca da çoğunun yaptığı yorumlar körün sütü anlaması kadar oldu.
İlk hengâme, Bülent Arınç’ın açıklamaları ile yaşandı. Arınç, Demirtaş'ın bir an önce tahliye edilmesi gerektiğini söylemekle kalmadı; tahliye etmeyen hâkim ve savcıları tehditkâr bir dille yönlendirmeye kalkıştı. Çok sert tepki görünce de iki adım geri çıktı.
Daha sonra yapılan yorumlardan da arkası geldi ki aynı kanaatte olan ve Demirtaş'la Kavala'nın da hapisten çıkarılacağını anlayan sadece Arınç değilmiş.
Yargı Reformu henüz hudutları ve sınırları ilan edilmemiş ama çok yönlü bir toplumsal beklenti. Sonuçta herkesin kendi durduğu yerden kapasitesine uygun bir beklentisi olabilir. Ancak asıl olan yargı reformunun toplumun beklentileriyle örtüşmesidir.
Sokaktaki insanın beklentisi nedir? Adalet kurumu üzerinde hasar açan, toplumsal beklentileri hâlihazır hâliyle karşılamayan bazı yargı kararlarının müstenidatının yeniden düzenlenmesi vatandaşın durduğu yerden acil ve öncelikli görünüyor.
Hatırlayacaksınız, yedi kişiyi öldürüp, biri polis iki kişiyi de yaraladıktan sonra cezaevinde 16 yıl kalıp tahliye edilen seri katil sekizinci cinayetini de işlediğinde (09.08.2018) herkes şunu sordu: “Bu adam dışarıda ne arıyordu?..”
Dediler ki; “Müebbet hapis cezası alan bir şahıs, 16 yıl 2 gün kapalı cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilmekteydi. Şimdilerde, 1 Haziran 2005’ten sonra yapılan düzenleme ile bu süre 24 yıla çıkarıldı. Yani (eski kanun döneminde suç işlemiş) adam erken çıkmış!..”
Meğer yasa hükmü “müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar 24 yılını, diğer süreli hapis cezalarına mahkûm edilmiş olanlar da, cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda çektikleri takdirde, şartlı salıverilmeden yararlanabilirler”miş…
Hukuk reformunu, şahsi isteklere alet etmeden, milletin beklentilerini karşılayacak düzenleme “reformun merkezinde” yer almalıdır. Diğer tüm reformların hayatta karşılık bulması, değer kazanması buna bağlıdır. Sosyal yaraları sarmak için sadece ekonomi yetmez, “Adaletin” hâkim olmadığı yerde “zorbalık” hâkim olur.
Türkiye’de hâlihazır suç ve suçlu sayısındaki artış endişe vericidir. Ceza ve infaz kurumlarında mevcut kapasitelerinin oldukça üzerinde tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır.
Resmî kayıtlara göre suç oranlarında önemli artışlar var. Bu artış zamana yayıldığı için nasıl bir felakete sürüklendiğimiz fark edilmiyor. Gerçek şudur; zorbalık yaygınlaştığında insanlar hayattan, gelecekten umudunu yitirebilir, inancını kaybedip her şeyden ve herkesten şüphelenmeye başlayabilir.
Çözüm; mevzuatı değiştirerek içeridekileri dışarı çıkarmakta değil, dışarıda suç üreten bataklığı kurutarak içeri girenleri azaltmakta…