"Peynirimi Kim Kaptı?" Dr. Spencer Johnson'un naklettiği ünlü hikâyedir. İçi boşaltılmış şirketlerin hikâyesi olmakla berber bildiğimiz memleketin içini boşaltma hikâyesini de hatırlatıyor.
Spencer'in hikâyesindeki karakterler iki fare ve iki insan, bir dolambaç içinde yaşıyorlar ve tek görevleri var, kilerdeki peynir istasyonlarını bulup, peynirleri tüketmek. Bu vesayetçi fareler her sabah eşofmanlarını ve ayakkabılarını giyip dolambaç içinde koşarak buldukları hazır Peynirle besleniyorlar. İstasyonundaki peynir o kadar çok ki ayakkabılarını ve eşofmanlarını bir kenara atıp, istasyona taşınıp, orada yaşamaya başlıyorlar.
Ev sahibi durumu fark edinceye kadar herkes çok mutlu...
Fareler, bir sabah kalktıklarında peynirin tükenmiş olduğunu görüyorlar. Aslında hikâyenin bizimle ilgili versiyonunda ev sahibi durumu fark etmiş ve peynirleri korumaya almıştır. Fareler tekrar ayakkabılarını giyip yeni peynir aramaya girişirken, insanlarsa peynirlerini birinin aldığını fark edip duvar delip, yer kazıyorlar. Bir süre sonra peyniri bulamayınca da onu birinin aldığını ve eninde sonunda getireceğini düşünüp beklemeye başlıyorlar. Umutları alıştıkları düzenin tekrar geri gelmesidir. Fakat ev sahibi şapkayı alıp gitmeyince bildikleri eski usullerle harekete geçiyorlar. Oysa olayın esası, ev sahibinin durumu fark edip malına sahip çıkması, aktörlerin her birinin doğal ve toplumsal rollerine geri dönmelerinden ibarettir. Bizim hikâyemiz ise tam burada başlıyor.
Bizim ülke labirentlerindeki bizim fareler de, bir sabah kalktıklarında peynirin tükenmiş olduğunu görüyorlar. Ev sahibi durumu fark etmiş ve Peynir deposunu sağlama almıştır. Son 11 yılda Türkiye'nin faizlerinin yüzde 45'ten, yüzde 13'e düşmesiyle kazanılan 642 milyar, farelerin (faiz lobisinin) cebine girmeyince rahatsız olup, çılgına dönüyorlar.
Bu durumu daha önceki ev sahipleri Menderes ve Özal zamanında da yaşayan fareler hemen bildikleri planı uygulamaya koyarlar.
Bu plan her zaman işe yaramıştır.
Kamuoyunu yolsuzluk iddiaları, irtica yaygaraları ve sokak hareketleri ile oyalarken döviz ve borsa üzerinden vurgun yapmak!
Bir defasında Çankaya Köşkü'ndeki Milli Güvenlik Kurulu'nun 19 Şubat 2001 tarihindeki toplantısında, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit'e anayasa kitapçığı fırlatır. Başbakan Bülent Ecevit, yaşanan tartışma sonunda toplantıyı terk eder ve tartışmayı 'Bu bir devlet krizidir' açıklamasıyla izah edince büyük bir ekonomik kriz dalgası başlatır.
Dramatik olan Ecevit daha açıklama yapmadan farelerin krizden haberdar olmasıdır.
Borsa çöker, döviz fırlar, Türkiye dalgalı kura geçer. Ancak Merkez Bankası'nın dalgalı kura geçilmeden önce 4 bankaya eski kurdan 5 milyar dolar civarında döviz verdiği belirlenir.
Ancak Ecevit'in bu açıklamasından hemen sonra olayın bir devlet krizinden çok Türkiye tarihinin en büyük ekonomik soygunu olduğu ve faiz lobilerinin önceden piyasadan döviz topladıkları ortaya çıkar.
O dönemde kimlerin, hangi kurdan ne kadar döviz topladığını kamuoyu hiç öğrenemez.
Dolarları yani PEYNİRLERİ kimin kaptığı sır (!)olarak kalır.
Hikâyenin bugün ÜLKEMDEKİ versiyonunda değişen bir şey yok.
Depoyu sağlama almanın yolu, kendi tarafınızdan, evin içinden karşı tarafa hizmet etmeye ikna edilmiş paralel fareler olup olmadığını tespit etmektir.
İçerideki zarar vermezse dışarıdaki düşman zarar veremez.