Önceki gün basında yer alan haberlerde Lazkiye kırsalı, Bayırbucak Bölgesinde savaşan Sultan Abdülhamid Tugayı Komutanı Ömer Abdullah’ın basında yer alan “Türkmen Dağı düştü” haberlerine tepki gösterip “Allah’ın izniyle mücahitler var olduğu sürece Türkmen Dağı düşmeyecek. Rus uçakları, füzeler, tank top ve havan atışlarıyla dayanılmaz bir bombardıman var ama biz Osmanlı torunlarıyız. Bizden bu toprakları son damla kanımıza kadar kimse alamaz” derken, dün DAEŞ’i bombalıyoruz yalanı altında Türkmenlerin üzerine bomba yağdıran, Rusya; bir kargo uçağı ile Halep’in Kuzey ucundaki Şeyh Maksud bölgesinde PYD güçlerine 5 ton hafif silahı paraşütle indirdi.
Ne Suriyeli mülteciler, ne sahile vuran çocuk cesetleri, ne Türkmenlere yapılan soykırım gibi bu haber de mahut medyada yer almadı çünkü onların derdi yaşanan katliamlar değil, Türkmenlere giden yardımların önlenmesidir.
MİT TIR’ları olayını hatırlayın.
19 Ocak 2014 günü Suriye’ye insani yardım götüren MİT TIR’ları, içinde silah var denilerek ihbar edilince Adana/Sirkeli mevkiinde durduruldu, MİT personeli yere yatırılıp kelepçelendi. Başbakanlık ve Adana valisi olaya müdahale edince 2 TIR polise teslim edilip üçüncüsü Seyhan karakoluna çekildi. Olay yerli ve yabancı basında geniş yer buldu. Suriyeli Türkmenlere yardım gönderilmesi dışarıdaki ve içerideki Türkiye düşmanlarını ayağa kaldırdı.
Suriyeli Türkmenlere yardımın engellenmesinin doğuracağı sonuçlar çok trajik olur ve Suriye sınırlarında kalmaz. Tarihte bunun benzeri içeriden ihanetler ve trajik sonuçları Rusların azmanlaşmasına yol açan Plevne savaşında yaşandı.
Harbin başında Osman Paşa Rusların Tuna Nehri'ni geçmeden dağlık bölgede yok edilmesinin mümkün olduğunu, Plevne Ovası’na ulaşırlarsa bunun mümkün olmayacağını Plevne Orduları Grup Kumandanı Mehmet Ali Paşa’ya defalarca iletir, fakat Mehmet Ali Paşa hiçbir cevap vermez ve Osman Paşa’yı yalnız bırakır.
Bu ihanet sebebiyle Ruslar Tuna Nehri'ni aşıp Plevne’ye ulaştılar.
Ayrıca, Gazi Osman Paşa, Plevne savaşının ilk gününde yardım istemişti, ancak Abdülaziz’e karşı yapılan darbede önemli rol oynadığı için müşir yapılan Süleyman Hüsnü Paşa da stratejik önemi çok büyük olan Şıpka Geçidini Ruslara kaptırmıştı. Bu yüzden de yardım ulaştırılamadı. Yardım gelmeyince Osmanlı ordusunun zahiresi bitti, hayvan yemi ve cephane sıkıntısı başladı. Yardım umudu kalmayınca Gazi Osman Paşa elindeki kuvvetlerle etrafını çeviren birinci ve ikinci muhasara hatlarını yardı fakat Sırp, Rumen ve Bulgarlardan da yardım alan üçüncü hatta takıldı. Plevne’yi aşan Ruslar Yeşilköy’e kadar geldiler. “Tuna Nehri akmam diyor” kitabının yazarı Rubert Fernaux, esir düşen yirmi dokuz binden fazla vatan evladının buzlu Sibirya bozkırlarında yok olmasını “insanın insana olan insafsızlığının kurbanı” olarak tanımlıyor.
Oysa gerçek onların affedilmez bir ihanetin kurbanı olduklarıdır.
Şayet Süleyman Paşa Şıpka Geçidi'nin önemini kavramış ve gerekli tahkimatı yapmış olsaydı, Rus Çarı “yetişin Türkler geliyor, Hıristiyanlık mahvoluyor…” diye bağırırken Plevne’ye yardım ulaştırsaydı Plevne’deki dört muharebeden üçünü kazanan Osman Paşa Rus kuvvetlerini yok edecek ve Balkan cephesinde her şey değişecekti.
Bugün de Suriye Türkmenlerine giden yardımları içeriden engellemek isteyenler aynı ihanet içindedir.
Türkmenlere yardım yapılması engellenerek ateş çemberi içindeki Türkmenlerin kolu kanadı kırılmak isteniyor. Oysa bölge bizim arka bahçemizdir ve orada yaşayanlar akrabalarımız olmakla beraber onları himaye etmek, Ankara Anlaşması'nın bize tanıdığı garantörlük hakkıdır.
Bütün oyun, Esat’ı himaye için Suriye’de bulunduğunu söyleyenlerin Esad’ın ipini çekerken Suriye’yi paylaştıklarında Türkmenleri dışarı atmak istemeleridir.
Oysa durum farklıdır ve Putin’i ikaz eden Rus stratejistin dediği gibi: “O hasta adam artık başka bir adamdır...”