Dünyanın altı da üstü de dengesini kaybetmiş gibi.
Nerden mi çıkarıyorum? Tadı iyice kaçan haber bültenlerinden, haber vermiyor sanki asayiş bülteni okuyorlar.
Depremler, seller, kutuplardaki eriyen buzdağları hayatımızı karartmıyor, insani değerler anlamlarını kaybediyor ve her geçen gün karanlığımız artıyor. Televizyonlarda şahit olduğumuz sebepsiz cinayetler, tecavüz olayları ve olayların iğrençliği ekran başında hepimize “Elm Sokağı Kâbusları” yaşatıyor. Çoğu insan her köşebaşını canavarların kestiğini zanneder.
Değerlerin direnişi azaldıkça şehvetin, servetin ve şöhretin doymayan iştahına kurban gidiyoruz. Sadece olayların mağdurları ve mağdur aileleri değil, yaşanan olayların iğrençliği karşısında bütün bir toplumun ruh sağlığı tehdit altına giriyor.
Büyük tehdit, büyük tehlike bu alışılmadık akla havsalaya sığmaz olayları gazete sayfalarında TV ekranlarında haber diye yuttura yuttura topluma alıştırmalarıdır. Tekrarlanan olaylar toplumda giderek daha az nefret uyandırıcı hâle geliyor. Sonunda suçların mukayesesi ve hangisinin daha baskın ve can yakıcı olduğu değil hangisinin affa yakın olduğu tartışılmaya başlanır.
Elm Sokağında Kâbus (A Nightmare On Elm Street) 1984’lü yıllarda çevrilmiş bir korku filmidir. Film Ohio’da Sprinwood isimli bir kurgusal kasabada birkaç gencin rüyalarında seri çocuk katili Freddy Krueger’in hayaleti tarafından katledilmelerini konu alır.
Elm Sokağında cinayetler ve sapkınlıklar uykuda işleniyor, kurbanların kâbusları uyuyunca başlıyor, bizim kâbuslarımız ise ekran başında başlıyor.
Fosseptik çukurundan farksız hâle gelen ekranlardan evlere, iş yerlerine sokağa yayılan bu lağım patlamasına kim dur diyecek?
Sömürgecilerin yapamayacağı tahribatı yapan çakma aydınların yüz yıldır ektiği çalı çeper tohumları boy verip hayatımızı sardı. Bu çalı çeper ruhsuz, fikirsiz eğitim sistemi, hür ve bağımsız olmayı fikir eşkıyalığı ile karıştıran medya eliyle sulanıp büyütüldü.
Ne tarafa dönsek o taraftan çiziliyoruz onun için bizim en acil en hayati sorunumuz ahlaki bir sorundur. RTÜK (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu) diye bir kurum var. İdari ve mali özerkliğe sahip bir kamu kurumu olan RTÜK’ün sorumluluğu; radyo, televizyon ve yayın hizmetlerini düzenlemek ve denetlemek. Kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının muhtemel olduğu durumlarda geçici yayın yasağı koyma yetkisi var.
Ama haber bültenleri arasına sıkıştırılmış tecavüz haberleri elini kolu sallayarak evlere giriyor. Suçun meşrulaşması için böylece bir kapı aralanıyor.
Her fırsatta cıyak cıyak bağıran elitlerimiz ve aydınlarımız genç, yaşlı çocuk dinlemeden önüne katan, bu salgın karşısında ruhsuz, duygusuz, kör ve ilgisiz.
Onlar hangi dünyanın inşası peşindeler?
Zihnen esaret altına girmek, ithal bir dünyada sıkışıp kalmak, kendi dünyasında yaşayamamak bu olsa gerek.
Asırlardır yok etmeye çalıştıkları İslami kimlik, medeniyet ve hafızadan mahrum, kendi ürettikleri şizofren sapıkları bir toplumun önüne ayna gibi tutuyorlar. Bu bir kimlik dayatmasıdır, sipariş usulü cımbızla çekerek servis yaptıkları her iğrenç vaka Menderes’ten günümüze bu kültür ve soysuzluk kuşatmasını yarmaya çalışan bu toplumu temsil edemez.
İçimizi karartan, yeis, endişe ve umutsuzluğu tepemizden aşağı döken bu kara propagandaların kurduğu ithal dünyayı berhava etmenin yolu, bin yıllık medeniyet birikimi ve irfanı üzerine manevi dünyamızın yeniden ihyası için harç taşımaktır.