Ruhsuz bir dünyada korona ile baş başa...

A -
A +
 
Tüm dünyayı etkisi altına alan pandeminin yakın gelecekte piyasa etkileri bugün yaşadıklarımızdan çok daha derin olabilir. Salgına yönelik olarak alınan tedbirler nedeniyle sadece salgına yakalanan insanların değil tüm nüfusun ekonomiye katkısı kayboluyor.
Salgın, doğru tedbirler tüm sahada uygulandığında azalıyor. Ancak ikinci dalga öncesi yaşanan hızlı ve yoğun nüfus hareketi bunu engelledi ve ilkinden daha tahripkâr bir ikinci dalga ile karşı karşıyayız.
Can kayıpları ile birlikte, sadece ekonomik açıdan kırılgan şirketler değil iş hayatının hasar alan halkalarından etkilenen diğer şirketler de dara düştü.
Salgının devamı ve artış hızı, tamamen sosyal temasın yoğunluğu ile ilgili. Bu temas trafiğini frenlemek için bilindik tedbirler uygulanıyor. Sosyal mesafe önlemleri birkaç yıl ile sınırlı kalmayıp bundan sonraki hayatımızın bir alışkanlığı hâline gelebilir. Çünkü virüs önce geliyor aşısı sonra bulunuyor(!)
Sonunda bir şekilde ya virüs mutasyona uğrar veya aşı bulunur veya en kabası “sürü bağışıklığı” ile salgın nihayetinde biter. Ama psikolojik travma uzun yıllar silinmiyor, yeni salgın dalgaları korkusu devam ediyor.
Ancak, virüsten önce biz mutasyona uğrama durumuna düşebiliriz… Salgının laboratuvar ortamında üretilerek servis yapıldığı hakkında tüm dünyada söylemler var ve toplumda bu yönde ciddi bir kanaat oluştu. Bu da ilerleyen zaman içinde yeni salgınlarında karşımıza çıkacağı endişesine yol açıyor.
İşte salgının iş ve sosyal hayatın yeniden yapılanmasına yol açan asıl bu “gelecek pandemi endişesi”dir. Toplumsal Akıl, hayatın garantiye alınmasının yolunu çok yoğun nüfus ortamlarından az yoğun kırsal alanlara göç etmekte görüyor.
Bunun çok net sonuçlarını Anadolu da il merkezlerine yakın köy ve kasabalara doğru izlenen göç ve bu bölgelerdeki arazi, bağ bahçe fiyatlarındaki hızlı artış ve fiyatlardaki anormal yükselmelerden izliyoruz.
Dev tsunami dalgalarında boğulmamak için yükseklere kaçan insan yığınları gibi koronanın şerrinden korunmanın garantili yolunu insanlar kırsala göçte görüyor. Bu nüfus kayması karşısında ekonomik sistemin hatta siyasi hareketlerin, kültürel dokunun etkilenmemesi mümkün değil.
Her değişim süreci bir krizi de beraberinde getirir. Bu değişim de öyle oluyor. Aşmanın yolu ise sadece para hareketine bağlı değil. Çalışan nüfus kontrol edilemez biçimde alan, mekân ve sektör değişitiriyor.
Türkiye’nin sanayi altyapısı büyük küresel ve entegre işletmeler zinciri değil küçük ve orta büyüklükte bağımsız işletmeler üzerine oturduğu için en az hasarla bu krizden çıkacak ülke olacağına inanıyorum.
Sosyal dayanışma ve sermayenin en çok işe yaradağı bir zamandayız. Hemen tüm ülkelerin kurtuluş senaryosu, toplumun çoğunluğu bağışıklık kazanana kadar salgını kontrol altında tutarak Covid-19’u hayatımızın bir parçası hâline getirmek.
Zamana yayılan bu mücadeleden sosyal yapısı güçlü olan toplumlar az hasarla çıkacak. Batı’da aile çöktü, toplum diye bir varlık yok, insanlar acımasız, korumasız ve yapayalnız, ruhsuz bir dünyanın ortasında.
Bizde ise tüm saldırılara karşı, insan ilişkileri, aile içi ilişkiler, komşuluk ilişkileri ve değerlerimiz hâlen varlığını koruyor.
Bu fırtına geçip bütün toplumlar yeniden hıza istikamet aldığında “köklerine sahip çıkmanın" nasıl değerli olduğunu herkes yaşayarak öğrenecek...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.