Rüzgârın önünde kuru yapraklar gibi savrulan gençler

A -
A +
Okul, üniversite, gençlik ve eğitim merkezlerinin açılmasında kimsenin itirazı yok, rekora gittiğimiz de söylenebilir ama mesele bu altyapıyı üstyapı ile anlamlandırmak, işe yarar hâle getirip, binaların içini ehil insanlarla doldurmaktır.
Ehil insan kimdir?
Gündemin harala gürelesi içinde asıl önemli olan bu konuyu gündemden düşürmemeli.
Geçtiğimiz ay TÜRGEV genel kurulundaki konuşmasında konuya temas eden Cumhurbaşkanı Erdoğan meseleyi “Rüzgârın önünde sürüklenen yapraklar gibi savrulan gençler görüyoruz. Bir kısmını bölücü terör örgütü devşiriyor, zehirliyor, kullanıyor ve maalesef onları acı bir akıbete sürüklüyor. Aynı şekilde mukaddes dinimizi istismar eden terör örgütlerinin ağına düşen gençlerimiz var, inancı var da şuuru yok. Bakıyorsunuz bir de uyuşturucu, kumar hatta teknoloji bağımlılığı gibi sorunlar yaşayan gençlerimiz var. Bu ülkenin tek evladının dahi zayi olmasına gönlümüz razı olmaz. Bu gidişi durduracak bir birikime ve altyapıya şiddetle ihtiyaç var” şeklinde özetlemişti.
Bu gidişi durduracak tedbir, fiyakalı binalardan ibaret üstyapının içini fikren nitelikli olan gençlikle doldurmaktır. Rüzgârın önünde kuru yapraklar gibi savrulan gençlere sırt dönemeyiz ama onları zararlı ve zehirli cereyanlarından koruyabiliriz.
Bu nitelik sorununun çözümü yeterli ve kirletilmemiş dinî eğitimle başlar. Her seviyede eğitim kadrolarını işgal edenler dini pozitivizme yamama kompleksine düşmeden ifade etmelidirler.
Bunun önemini günümüzden altmış yıl önce gören değerli Prof. Dr. Ali Fuat Başgil diyor ki: “Düşündükçe ve tecrübem arttıkça anladım ki dinî terbiyenin ve Allah sevgisinin huy ve ahlak üzerinde paha biçilmez etkisi vardır. Allah duygusundan ve sevgisinden uzak bir terbiye yalnız fayda ve çıkar düşüncesine dayanır. Fakat din terbiyesi gönüllü, karşılıksız ve yücedir. Bu terbiye insanı yükseltir, iyiliği ve adaleti hiç çıkar düşüncesine saplanmadan sevdirir..."
Bu gidişi durduracak tedbir, medeniyet mazisini ve tarihini gençlere öğretmektir. Tarihini bilmeyen milletler yok olur sözü meşhurdur ama milletlerin yok oluşu önce tarihini, medeniyetini bilmeyen insanların yok olması ile başlar. Tarih bilgisi ilgi alanına girmez öğrenilmesi gereken zaruri bilgiler arasındadır. Her gencimiz, 38 devlet, 32 beylik 17 hanlık kurmuş milletinin tarihini bilmelidir.
Ve bu gidişi durduracak tedbir TÜRKÇEYİ GÜZEL KONUŞMAKTIR.
Türkiye’de okul kitapları 6-7 bin kelime ile konuşup yazarken, Avrupa’da 71 bin kelime ile öğrenciler konuşup yazıyor. Kullanılan kelime sayısı fikir zenginliğini besler ve beslenir. Kelimeler azaldıkça fikir sığlaşır.
Gençlerimizi argoya, sokak diline teslim edemeyiz, dilimiz sokak tarafından budanıyor, sokak dili konuşanı sokak terbiye eder. Bizler sokak dili konuşamayız ve buna müsaade edemeyiz, dil milletin çimentosudur, dili sarsılan milletler darmadağın olur. Eğitim bürokrasisi artık bunu fark etmelidir.
Ve bu gidişi durduracak tedbir, gençlerin bir hedef ve ideal sahibi olarak yetişmeleridir. Her bir gencin kendisi, ailesi, şehri ve ülkesi için bir hayali olmalıdır.                                    
Bu nitelik mücadelesinde, aileler, okullar, eğitimciler sivil toplum kuruluşları, her teşekkül, tümden sorumludur. Sorumluluk gençlerin yüreğine yüksek idealler, hedefler ve dinî inanç yerleştirmekle olur. Terbiyenin bir yüzü, düşmüşü kurtarmak ise diğer bir yüzü de düşmeyeni bu tehlikeden korumaktır.
Bu kendi geleceğimizi kurtarma mücadelesidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.