31 Mart mahallî idareler seçiminin adı "yerel seçim" olsa da Türkiye siyasetinin geleceğinde rol almak isteyen siyaset ve toplum bilimcilerine önemli mesajlar veriyor. Sonuçlar öyle gösteriyor ki; ideolojik farklılıkları yok eden dünyevileşme süreci iki önemli siyasi kanadın köşelerini törpüleyip iktidar yarışında, birbirine yakınlaştırdı.
Hatta ana kütleden savrulan muhafazakâr olduğu iddiasındaki bir kesimi de götürüp katı laik, Kemalist CHP’ye yama yaptı. Bu ne anlama geliyor; gelecekte de, siyasi partiler seçmen karşısına hangi kimlikle çıkacaklar?
Seçmenin sırtını dayadığı ideolojik farklılıklar törpüleniyor ve bu amorflaşmayı zıt kutuplardaki siyasi aktörler birbirine benzeşerek yapıyor. Veya siyasetçiler farklı kimlikler kullanarak seçmene şaşırtmaca veriyor. CHP’li bazı adaylar katı laik söylemlerden uzaklaşırken, muhafazakâr temelli olduğu iddiasındaki ana kütleden savrulmuş İyi Parti modelli siyasi partilerde onlarla ittifak yapmakta beis görmüyor.
Yusuf Kaplan’ın “deyim yerindeyse melez, hibrid, senkretik kişiliğin en tipik örneği, her şeyin her şeye dönüşebileceği bir kişilik bu İmamoğlu. AK Parti’den de, MHP’den de, İyi Parti’den de, Saadet’ten de aday olabilecek bir ‘yamalı bohçayı andırıyor’…” dediği Ekrem İmamoğlu figürü hangi siyasi görüşü temsil ediyor?
Kanaatimce özellikle İstanbul’da yaşanan oy geçişkenliği ile 2014 sonuçlarına göre AK Partide gerileyen yüzde 8'lik farkın bu çatlakta kaybolduğu gibi bir gerçek var.
Bazı arkadaşlar seçim sonuçları ile ilgili olarak “Seçmen (AK Parti için) ince ayar ile bu ikazı tekrarlamıştır” diyor. Kimseyi incitmeyen bir laf, bu sağlıklı bir değerlendirme mi? Merak ediyorum “ikazın güçlüsü” nasıl olur? İstanbul’daki 8 puanlık farkın kapanması ağır bir öz eleştiri daha ciddi seviyede araştırma yapılmasını gerektirmez mi? Bu sonucu sadece sandıkta oyların çalınması ile izah ederek mi kapatacağız?
Çok sayıda seçim bölgesinde başkan adayına verilen oy meclis üyelerine verilen oyların çok gerisinde, meclis kazanıyor başkan kaybediyor. Bu bölgelerdeki sonuçlar parti tabanının adayına sahip çıkmadığını gösterir. Aday kaybederken partinin kazanması nasıl olabilir! Kaybeden parti bunu nasıl izah edecek?
Seçim sonuçları için, özellikle iktidar cenahında herkes durduğu yerden sonucu izah ve kılıf uyduruyor. “Sandıkların Efendisi” seçmen olduğuna göre, doğru tespit milletin/seçmenin ne gördüğüdür. Büyükşehirlerdeki seçim sonuçlarını sadece sandık müşahitlerinin gevşekliği ile izah etmek asıl sebebi ortadan kaldırmaz.
İstanbul ve Ankara’da sosyal demokrat ve laik isimlerle mesafe alamayan CHP’nin durumdan istifade ile muhafazakâr ve milliyetçi olarak servis yapılan adaylarla seçmen karşısına çıkması, 15 Temmuz travmasının artçı sarsıntısıdır. Siyaset sosyolojisindeki bu değişim beton ve çelikle sınırlı mühendislikten çok sosyolog ve ilahiyatçılar tarafından irdelenmeli.