Siber zorbalığın sonu!..

A -
A +
Yeni hayat teknoloji ile hızlandı, tüm toplumsal yapı içinde siyaset de buna uydu. Ayasofya Camii’nin bir asırlık olgunlaşma sürecinin ardından geçtiğimiz hafta “giydirilmiş kimliği”nden arındırılarak yeniden cami olarak hayatın içinde hak ettiği ve beklenen yerini alması kimseyi şaşırtmadı.
Toplumsal değişimin istikametinden rahatsız olanlar Ayasofya travmasını atmadan bu hafta başında sosyal medyaya ilişkin düzenlemeleri içeren kanun teklifi TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek kanunlaştı.
Düzenleme aslında AK Parti Grup Başkan Vekili Bülent Turan’ın ifadesiyle “bir sansür yasası değil. Aksine kişi haklarını gözeten, unutulma hakkı, Türkiye’de temsilcilik gibi önemli düzenlemeler içeren Avrupa ülkelerinde de benzerleri olan makul bir yasa.”
Bu düzenleme ile Türkiye’de toplamda 54 milyon kullanıcısı olan Instagram, Twitter, Facebook, Linkedin ve Snapchat uygulamalarının en kısa sürede Türkiye’de bir temsilcilik açma mecburiyetleri getirilmektedir. Bunun yanı sıra asıl önemli olan “Sahte hesaplarla kişilere ve kurumlara karşı yapılan sistematik saldırıların engellenmesi” var.
Ülkemizde her bir internet kullanıcısı başına düşen sosyal ağlardaki ortalama hesap sayısı 9,1…
Bu anormal hesap sayısı, kişilerin gerçek kimlikleri üzerinden değil sahte isimlerle hesap açtığını ve kabul edilemez biçimde saldırı silahı olarak kullandığı fikrini güçlendirir. Dijital ortamlarda bu başıboşluk kişi ve kurumları; hakarete, iftiraya, kişilik haklarının zedelenmesine karşı açık bir şekilde korumasız bırakmaktadır. Üstelik mağdur olanın saldırı mekânını ve saldırıyı yapanı yakalaması fermana mahsus.
Hepimizin haklarının ve özgürlük alanlarının korunmasına yönelik yapılan bu düzenlemelerin ifade özgürlüğünü engellediği gibi bir iddiada bulunanlara kimden yana olduklarını sormak lazım.
Ülkeyi sosyal medyada ürettikleri yalan ve sahte görüntülerle kaosa sürüklemeye çalışanların bu düzenlemeden memnun olmalarını beklemiyoruz. Elbette ki rahatsız olacaklar. Ülkenin rahatı sosyal medyaya sızmış bu sahte kimlikli temel insanî hasletlerimizi aşındıran ruhsuz, duyarsız, kaşarlanmış türedi müfterilerin kurutulmasındadır.
Mevcut hâliyle  topyekûn bir kültürün sahip olduğu güce, ahlaka, zenginliğe, kibarlığa, estetiğe zarar veren ve hatta yok eden bu “siber zorbalığın” durdurulması yasak getirme değil hakkı korumaktır.
Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesi ile başlayan ve Sosyal Medya Düzenlemesi ile devam eden bu süreç bir “Sath-ı mail”dir. Yani, geri dönülemez ve üzerinde sabit durulamaz eğimli ve kaygan bir zemindir.
Güçlü bir ihtimalle bundan sonraki değişim “İstanbul Sözleşmesinin sorgulanması ve terki” ile yaşanacaktır.
Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin önlenmesinde bir kurtarıcı olduğu iddia edilen “İstanbul Sözleşmesi” uygulamaya konulduğu zamandan bu yana kadına yönelik cinayet ve şiddet olaylarında azalma değil artma olmuş.
İstanbul Sözleşmesi’nin ve uygulanabilmesi için çıkarılan 6284 no’lu kanun kadına şiddeti bitirmek bir yana “evlilikleri yok etmek, nikâhlı birlikteliği ortadan kaldırmak ve gençlerimizi sapkın ilişkilere yöneltmek” gibi yakıcı ve yıkıcı akımları körüklediği esefle görülmektedir.
Bu “Sath-ı mail” de Türkiye’nin önündeki durak bu yüzkarası anlaşmadan derhâl çıkması olacaktır. Hep birlikte göreceğiz…
Tüm okuyucularımızın Kurban Bayramı’nı tebrik eder; sizin, milletimiz, ülkemiz ve tüm insanlık için huzur, barış ve mutluluğa vesile olmasını niyaz ederim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.