SİYAH GİYİNEN ADAMLAR

A -
A +
Yassıada Mahkemesi Başsavcısının; "Sanıklar getirildiler... Bağlı olmayarak yerlerini aldılar" sözü Yassıada mahkemelerinden aklımızda kalan tek slogan.
Yüksek Adalet Divanı Yassıada duruşmalarına 14 Ekim 1960'ta başladı. 11 ay süren yargılamalar Köpek, Bebek, Barbara gibi dava isimleri ile tarihe geçti. Adına yargılama dense de aslında yapılan şey yargısız infazdı. Sanıkların sürekli aşağılandığı, hakarete uğradığı, azarlandığı duruşmalarda en temel hakları olan kendilerini savunmalarına da izin verilmiyordu.
Adnan Menderes itiraz ettiğinde Mahkeme Başkanı Salim Başol'un "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor" sözleri kayıtlara geçiyordu. Polatkan'ın sözlü savunması ise Başol'un "Öyle şey olmaz, kısa kes, az konuş, sizi on beş dakikadan fazla dinleyemeyiz" sözleri ile son bulmuştu.
Yassıada'nın hâkim ve savcıları idam kararları açıklandıktan sonra Heybeliada'dan Savarona gemisine bindirilip Marmara Denizi'nde gezintiye çıkıldı. Siyah giyinen adamların verdiği 'mahkemecilik' görevini başarıyla yerine getirmişlerdi.
Savarona gemisinde onlar zafer sarhoşu olmuş eğlenirken, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu ve Adnan Menderes idam edildi.
İnfaz emirlerini verenler ise taltif edildiler. "Sizi buraya tıkan kudret böyle istiyor" diyen Başhâkim Salim Başol, Anayasa Mahkemesi'ne, Başsavcı Altay Egesel Yargıtay'a üye yapıldı...
Bugün Türkiye'nin tekrar yüksek gerilimli siyasal fırtınanın içine düşmesinin sebebi muhtemel belli siyasi görüşlerin demokratik temsil hakkı ile ilgili değildir.
Bu tamamen siyah giyinen adamların hâkimiyeti bir daha ele geçirememe korkusu ile ilgilidir. Menderes ile başlayıp Özal'la ciddi mesafe alan ve toplumda yaşanan iktidar değişiminin onların "ideolojik değil beslendikleri ekonomik kaynakları, millete kaptırma korkusu" ile ilgilidir.                      
Çok partili siyaset hayatımız sürecinde  "iktidarın merkezindeki güç" militer/politik zümre ile siyasi/bürokrat zümre arasında değişse de, iktidarın yapısı hep bu siyah giyinen iktidar elitleri tarafından tayin edilmiş, kim iktidara gelirse gelsin, onların iktidarı devam etmiştir.
1950-1960 döneminin parlak tecrübesi Menderes'in idamı ile son verilip, müteakip iktidarlarda Menderes'in akıbeti referans gösterilerek tehdit edilmiştir.
1980 öncesi meclis toplantılarından birinde temelleri sarsılan demokrasiyi kurtarma adına konuşan hatip, hafızaları tazeleyerek "Bu çağda bir başbakanın asılması demokrasimiz ve tarihimiz adına utançtır" deyince muhalefet sıralarından kontrolsüz bir ses yükseldi: "Gerekirse bugün de asarız!.."
Bugün Türkiye'de insanlar aynı metot kullanılarak üretilen "kopya tehditler-zehirlenmeler" ile bir medyatik saldırıya muhatap.
Yassıada'nın mahkeme salonunda Başbakan Adnan Menderes'i çocuk azarlar gibi azarlayanlar milletin Menderes'e sahip çıktığını, onu el üstünde tuttuğunu biliyordu. Bunun için de onu öldürmeden önce itibarını elinden almaya çalıştılar. Menderes ve onu savunan herkesi yuhalayıp önce iftira atıp sonra da o iftiralardan yargılayıp astılar.
Onların esas meselesi, tarihsel hâkimiyet geleneğinin kendilerine sunduğu iktidarı millete kaptırmama çabasıdır. Bu sebeple, iftira ve çamur atmak onlar için bir ahlaki problem teşkil etmez. 
Mesele açıktır: Bu "tarihsel iktidar blokunun" üzerinde oturduğu yapı çatırdamıştır. 200 yıllık iktidarlarının sonu gelmiştir. Artık bu zümre "ayrıcalıklı konumunun" dayandığı statüyü kaybettiği gibi, ideolojik hegemonya da çökmektedir. Herkesle ittifak arayışına girmek de dâhil, her türlü terör örgütü, yerli işbirlikçi ve cemaatle birlikte hareket etmeleri anlaşılabilir; fakat onlar için bir çıkış yolu görünmemektedir!..
Onlar için "tarihin sonu" gelmiştir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.