Siyasette başarı yıldızlarda değil seçmende…

A -
A +
Dünyanın en prestijli restoran değerlendirme sistemlerinden biri olan Michelin rehberi, dünyanın dört bir yanındaki restoranların, gizli bir müfettiş sistemiyle değerlendirilmesine ve 1, 2 ya da 3 yıldızla notlanmasına dayanıyor.
Dünya genelinde “Michelin Yıldızı”na sahip tek yıldızlı 349, iki yıldızlı 81 ve üç yıldızlı 50 restoran olmak üzere toplamda 480 restoran olduğu biliniyor.
Sadece dünyanın en itibarlı restoranlarının alabildiği Michelin Yıldızına şüphesiz her restoran sahip olmak ister ama yıldızı muhafaza etmek almaktan zordur. Zira en yüksek derecesi 3 yıldızla sınırlı olan bu yıldızların her biri sadece 1 yıl süre ile geçerli. Yani restoranlar nasılsa yıldızı kaptım diye yan gelip yatamıyor. Sıkı bir deneyim ve takip söz konusu. Yıldızlar verildiği gibi geri de alınabiliyor.
Geçtiğimiz yıllarda üç yıldız alan şefe başarının sırrını sordular cevabı şu oldu: “Ben yıldızlara değil bir tabak yemek verdiğim müşteriye bakarım. Onun memnuniyeti benim yıldızımdır…”  
Siyasette iktidar olmak ve iktidarda kalmakta meşhur Michelin Yıldızı almak gibi.
Arkada kalan yıldızlar gelecekteki hiçbir seçimi ve siyasi partinin geleceğini garanti etmez. Çünkü yüzdeler sabit değil yüzergezer…
50+1 tartışmasını geçmişteki “Toplumun büyük kesimini milliyetçi ve muhafazakârlar oluşturuyor, sadece AK Parti ve MHP’nin en az yüzde 65’lik tabanı var” diye hesap üzerine oturtmak ne kadar gerçek?
Son iki yıldaki seçim sonuçları toplumun siyaset sosyolojisinin köklü bir değişim geçirdiğini gösteriyor. Seçmen tabanındaki kaymanın gelecekte belirleyici olacağını belirten yazarlardan “Birkaç yıl öncesine kadar %70-30 oranında gerçekleşen muhafazakâr-sol dengesi, şu an %60-40 olarak gerçekleşmiş durumda. En fazla 20 yıllık (yani bir kuşaklık) bir zaman dilimi içinde bu oran tersine dönme eğilimi gösteriyor: 20 yıl sonra muhafazakâr oran %40 hatta altına düşecek; sol-seküler kesimlerin oranı ise %60’lara çıkacak” diyenler de var.
Bu muhtemel yıldız kaymasının arkasında ne var? Böyle bir sonuca yol veren, seçmen tabanındaki sağ-sol, dindar-laik kesimler arasındaki makası kapatan, farklılıkları buharlaştıran nedir?
Çok önemli gördüğüm, seçmen tabanının merkezini genç seçmen kitlesi oluşturuyor olmasıdır. Bu neslin adı “Ben Nesli”dir. Bu nesil İslâmî değerlerin sekülerleşmeye karşı direndiği siyasi aidiyetlerin törpülendiği bir ortamda el yordamıyla kendine yön bulmaya çalışıyor.
Brıtısh councıl/Next Generatıon yaptığı araştırmada “Şu anda gençlerin çoğu geleneksel yapılara yönelik zorunlu bağımlılıklarının hayallerinin önünde bir engel teşkil ettiğini hissediyor” değerlendirmesini yapıyor. Acaba bu sonuca vardıran referansların duygusal kaynağı nedir? Gelecek için ne anlam taşıyor?
Gençler tüm dünyaya yayılan atalarından gelen ahlaki değerlere karşı çıkan kitlesel bir yozlaşma sürecine karşı direniyor. Sosyokültürel bir çözülme baş döndürücü bir hızda yaşanırken, değerlerimiz hızla aşınırken, sosyal yapımız büyük bir sarsıntıyla karşı karşıya. Bu değişimin merkezinde gençler var, en yoğun olarak gençlerde yaşanıyor.
Kamuoyu yoklamalarından “İslâmî-muhafazakâr kesimlerin çocuklarından, kendilerini ebeveynleri gibi İslâmî-muhafazakâr kimlik üzerinden tanımlamayan yöne geçişkenlik var...” gibi sonuçlar çıkıyor. Genç kuşaklarına kültürel aidiyet ve medeniyet bilinci kazandıramayan bir toplum bunun sonuçları ile yaşamaya da hazır olmalıdır.
Tabii bu sosyal evrilmenin siyasete de yansıması var. Rahatsız edici sonuçları değiştirmek isteyenler "yıldızlara" bakmayı bırakıp yüzünü "sahaya" ve "seçmene" dönmeli...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.