Siz bu yaşananlara nereden bakıyorsunuz?

A -
A +
 
Devletin, terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin terörle mücadelesini “ortaklığı kabul edilmeyen bir suç” olarak değerlendiren bir grup Akademisyenin imzaladığı bildiriyi ifade özgürlüğü olarak değerlendiren AYM kararı üzerine başlayan tartışma devam ediyor.
Hendek olayları döneminde terörle mücadele eden güvenlik güçlerini suçlayan bildiriyi hazırlayan ve ilan eden akademisyenleri aklayan Anayasa Mahkemesi kararı üzerinde tepkiler devam ediyor. Herkes bulunduğu yerden olayı yorumluyor.
Terör örgütü ve devleti birbirine denk kurumsal yapılar olarak karşı karşıya getiren, teröre karşı meşru müdafaa hakkını kullanan, sorumluluğunu yerine getiren devleti halkına kıyım yapmakla suçlayan bu herzeyi bir de şehitlerin ve ailelerinin durduğu yerden yorumlayalım bakalım ki; “isteyen istediğini söyleyebiliyor mu?”
15 Mayıs 1994 günü Erzincan’ın Tercan ilçesi Edebük köyünde eli kanlı terör örgütü tarafından gerçekleştirilen baskında 9 masum vatandaşımız şehit edilmişti. Bu 9 vatandaşımızın 2’si erkek, ikisi çocuk, 5’i bayan. Şehitlerin arasındaki Tansu kızımız henüz 2 yaşında bir çocuktu. Küçük Tansu ateşe verilen evde yanarak şehit oldu. Defin sırasında küçük Tansu’nun bir beze sardığı ayak bileğinden ayrılmış yanmış ayağını koynunda saklayan dedesini teselli edecek söz bulamadık.
Hadi bakalım, o gün bugün Tansu Bebek ve daha nice bebeklerin katilleri ile her şartta mücadele veren devleti kendi vatandaşına kıyım yapmakla suçlayanlar!.. Siz bu yaşananlara nereden bakıyorsunuz? Yasaklama ve sansür olması için sizin sınırlarınız nereye kadar? Terör ve her türlü bölücü eylemle mücadeleyi “…düşünce ve ifadeleri sadece iktidarın, toplumun bir ideolojinin sınırları içine hapsetmeye çalışmak...” olarak değerlendiren zihniyet, kamu vicdanı, bunu hak ihlali daha ötesinde bir tehdit olarak algılıyor ve “fikir özgürlüğü, ifade edilen fikir terör ve terör örgütlerini desteklediği yerde biter, sınırlar buraya kadar…” diyor.
AYM ise “hak ihlali” kararında illiyet bağı arıyormuş. İlliyet (nedensellik) bağı, hukukta, sonuç ile sonucu ortaya çıkaran faktörlerin arasındaki ilişkiyi belirten bir hukuk terimi. Medeni hukukta da ceza hukukunda da, sorumlu tutulabilmek için uygun illiyet bağının varlığı aranır. Neden ile sonuç arasında böyle bir bağ kurulamıyorsa sorumluluk oluşmaz.
İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararlar barış akademisyenlerinin mahut bildirisinin KCK Eş Başkanı Bese Hozat’ın 22 Aralık 2015 tarihinde yayınlanan “Demokrasi güçleri ayaklanarak öz yönetimlere sahip çıkmalı” çağrısı üzerine yapıldığı tezine dayanıyor. Kamuoyunda ise bildirinin örgüte destek verdiği kanaati bununla beraber bildiride örgütün bölgedeki tahribat, katliam, adam kaçırma gibi eylemlerini konu alarak tenkit eden tek bir ifadenin yer almaması üzerine oturuyor.
Aksini iddia edenler belli ki “illiyet bağı”nı nesnel olarak sınırlıyor, “kampüste silah veya patlayıcı ile yakalanmak” gibi elle tutulur bir vesikaya bağlıyor.
Açıkça şunu sormak gerek: “Siz köy, kasaba, mezra basan, şehirleri hendeklere boğan, Türkiye’de kanton devletçikler kurma sevdası kovalayanlardan mı, yoksa bunlarla mücadele edenlerden mi yanasınız?” 
Nasıl olsa, sizin için “isteyen istediğini söyler” gibi bir sınırsız kolaycılık var, aykırı fikirlerin toplum tarafından rahatsız edici bulunmaları da yasaklanma ve sansürü için gerekçe değildir!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.