Yerel seçimlere son iki güne girdiğimizde, hâlen önemli sayıda sonuca etki edecek kararsız seçmen olduğu (yüzde 8-10) söyleniyor. Kararsız seçmen dedikleri, kaybeden siyasetçiler ve yanılan anketçiler için nefes alma payı. Siyasi danışmanlar, hâlâ bu kararsız seçmenin gönlünü çelmekte etkili olabilmenin yollarını arıyor. Oysa gerçek, kanaatimce çok farklı. Her seçmen nerede durduğunu ve nereye gideceğini biliyor, kararsız diye bir şey yok; ama baskı yediğinde “Kararsızım" demek güvenli bölgeye sığınmak gibi.
Seçime iki gün kala siyaset ustaları ve anket firmaları muhtemel sonuçlar eğer dedikleri gibi çıkmazsa kendilerini mazur gösterecek suçluyu buldular. Herkes parmağı ile “kararsız seçmeni” işaret edecek;
İşte suçlu o! Ne yapacağını iyi okuyamadık(!) diyecekler.
Kasabanın belediye başkan adayına veya mahalle muhtarına verilecek oyu bile temsil ettiği siyasi harekete sadakat ile eşleştirmek, seçmenin hareket alanını daraltıp onu “kararsız”lar grubuna sığınmak zorunda bırakıyor.
“Kararsızlık” bölgesi seçmen için ağaç gölgesi gibi. Gideceği yer belli iken biraz dinleniyor o kadar.
Ne var ki; İstanbul ve Ankara’daki kararsız seçmenle Anadolu’daki kararsız seçmenin yerel seçimlere bakışı farklı. Özellikle İstanbul merkezli büyük şehir seçmeni “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır, İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” söyleminde mutabıktır. Türkiye siyasetinin ve Cumhur İttifakı'nın sağlam zeminde kalmasının bu şehirlerdeki sonuçlara bağlı olduğunu herkes biliyor ve seçmen bu tartışmaya yol açacak eğreti sonuçlara müsaade etmeyecek ve katlanmayacaktır.
Bu seçimde İstanbul ve Ankara merkezli büyükşehir seçmeninin neye oy vereceği sorusunun cevabı “Türkiye’ye yönelen tehditlere karşı ortaya konulan siyasetini, özellikle Cumhur İttifakı'nın sahiplenildiğini göstermek” olacaktır. Nihayetinde İstanbul’da Binali Yıldırım, Ankara’da Mehmet Özhaseki'nin seçimi rahat kazanması doğal sonuç olacaktır.
Ancak şehir küçüldükçe siyasi rekabet ortamı güçlenip büyüyor. Büyük şehir seçmeninin profili giderek yerelleştiğinde, yerel projelerin, yapılanların yapılamayanların yanı sıra meselelerin çapı ulusaldan yerele inmekte, tercihlerde siyasi aidiyetle birlikte, hemşehrilik, akrabalık, ortaklıklar, komşuluklar gibi faktörler de etkili oluyor. İşte “Kararsız Seçmen” statüsü bir cankurtaran olarak imdada yetişiyor. Niçin kararsız olduğu sorulduğunda ise; sizin ulaşamayacağınız, sorumluluk taşımadığınız bir müsebbip göstermek en kolay yol.
1 Nisan sabahı kazanan veya kaybeden ile yüzleşmek için bazen “kararsız kalmak” hayatın idamesi için kaçınılmaz görülüyor.
Hastanedeki kayınpederini ziyarete giden arkadaş başucuna oturmuş hastayı teselli ederken büyük deprem başlamış. Bina sallanıp sıvalar dökülmeye başlayınca, arkadaş hastaya eğilip “Babacığım!.. Seni Allah’a emanet ediyor ve ben kaçıyorum…” diyerek kendini hastanenin dışına atmış.
Yerelde “kararsız kalmak" da işte böyle bir şey…
Seçim sonuçlarına gelince; iktidarı rahatsız edecek, muhalefete umut verecek bir sonuç çıkmaz bu seçimlerden.