“Tüm medeni toplumlarda ceza kanunlarının ortak bir yanı vardır. Başka birini cinayete azmettiren cinayetin işlendiği silahı sağlayan suça, şu ya da bu şekilde karışmış olan herkes suçludur…”
Kartal’da 21 kişiye mezar olan üzerine kaçak olarak üç kat atılan binanın yapımında deniz kumu ve çürük demir kullanılmış. Nereden baksan dökülüyor. Olay mahallinde çöken bina hakkında bilgi alan Başkan R. Tayyib Erdoğan “Bu olay afet değil” diyor. Toplumsal kanaat de bu yöndedir, afet kabul edildiğinde sorumlular aklanmış olur.. Bozuk malzeme, kaçak çıkılan katlar, kontrolsüz inşa hepsi üst üste konduğunda kolay kazanç kovalamanın ortaya çıkardığı bu felaketin ceza hukukundaki karşılığı nedir?
Bir binanın dış tesire bile maruz kalmadan göçmesi için kaç kurumun ihmalinin uç uca eklenmesi gerekir? Acaba sürekli gündemde tutulan muhtemel bir “Büyük İstanbul Depremi” vukuunda nasıl bir vahamet tablosu ortaya çıkar?
Bir toplumun nereye gideceği ile ilgili gözlemlerde “tüm aydın”ların rolü çok büyük ve bu onları sorumlu kılıyor. Hatta sorgulanan felaketler öncesi ve sonrası süreçteki suskunlukları onları suç ortağı yapıyor. Ancak “Kartal Faciası” öncesi ve sonrası aydınların feryadının karşılığı yok.
Aydınların dili, “Bilimsel yayınlar” üzerinden yürütebileceği tanıklığı yeterli ve cesurca olduğunda bir ulusun geleceğini aydınlatabilir ama muhatabında karşılık bulursa! Mesela;
“Zelzeleye karşı elden ne gelir? Demeyiniz. Elden pek çok şey başta sağlam yapı gelir. Tabiatın hiçbir taarruzuna mâni olmak elde değil, fakat hepsine karşı insanın mukavemetini artırmanın bin çaresi vardır. İster tabiattan ister cemiyetten gelsin bütün kasırgalar zelzeleler, tufanlar, harpler, isyanlar, istilalar, salgın hastalıklar, çürüğü ayıklayıp sağlamın zaferini ve refahını temin eden korkunç bir tasfiye kanununun emrindedir. Ve bu bakımdan sağlam ev, sağlam para, sağlam vücut, sağlam ordu ve sağlam kültür millî müdafaanın birbiri kadar zaruri şartlarıdır..." diye devam eden yazı yakın zaman felaketleri ardından yazılmış değil. Bu yazı “1939 Büyük Anadolu Zelzelesi" sonrası 1940 yılı başında merhum Peyami Safa’nın “Derece Şuuru” başlığı ile yazdıklarıdır. Tam 78 sene, neredeyse bir asra yakın bir zaman öncesinden bugüne seslenmiş. Ama hâlâ üst üste koyduğumuz felaket olaylardan ders çıkarmayı konuşuyoruz.
Ders çıkarmak nedir?
Bunun adını koyalım; öncelikle deprem riskli bölgelerde “Bütün binaların sağlık taramasından geçirilmesi” gerekir. Pazar yerindeki seyyarın burnundan kıl geçiren Kartal Belediyesi!.. Milyon dolarlık bu işgalden kim sorumlu? İmar affı dediğimiz yapının hukuksal meşruiyetini temin eder, afete karşı sağlamlığını garanti etmez.
Temeli çürük, malzemesi bozuk, üstüne kaçak kat çöreklenmiş yapıların hayatımızdan çıkarılması gerek. Sayın Erdoğan’ın ifadesiyle “acaba, müsaade eder misiniz" filan dememek lazım. Yoksa onlar bizi hayattan çıkarıyor!..
Artık, “Bu da geçer ya hu!” demeyelim. Rüzgâra “Esme”, sulara “ Taşma” toprağa “Sallanma” diyemeyiz. Zaten bazı binalar toprak sallanmadan “Ben yoruldum” demeye başladı...