Suriye savaşında devre arası!..

A -
A +
 
Âdeta mini bir dünya harbinin yaşandığı Suriye’de Rusya ve ABD’nin ne yapmak istediğini anlamaya çalışmak bizim yakın gelecekte atacağımız adımlar açısından büyük önem taşıyor.
Putin veya Trump fark etmez, aralarında bir fark yoktur. Her ikisinin gayreti İsrail’in güvenliğini sağlamak, sınırlarını genişletmek, risk oluşturan bütün yapılanmaları dağıtmaktır. Her ikisinin de Suriye'deki hareket planı İsrail merkezlidir ve temelde Siyonist kuşatma ve saldırganlık örnekleridir. Kullanılan devletler farklıdır o kadar.
İki emperyalist güç vekâlet örgütleri kullanarak bölgeyi yaşanamaz hâle getirdiler. Bölgenin insanları canlarını kurtarmak için göçe zorlandılar. Böylece hem Türkiye’yi bir toplama kampı hâline getirip ekonomik ve sosyal açıdan zora sokmak hem de kurmak istedikleri “kanton devletlere” temiz arsa temin etmek istediler.
Ama zor oyunu bozar!
ABD’nin nihai hedefi; Suriye’nin Türkiye sınırında PYD-YPG-PKK’yı kullanarak ikinci bir İsrail devleti kurmaktır. Kürt asıllı teröristler sadece taşeron, bir maskedir. ABD Suriye’de Irak’ta olduğu gibi federal bir sistem istiyor. Yani küçük devletçikler, bu sistem Suriye’nin bölünmesi demektir.
Zaten şu anda Suriye savaşa taraf ülkeler tarafından parsellenmiş durumda. Gelecek için Suriye’nin toprak bütünlüğünü konuşmak tam bir hayaldir.
Rusya’ya gelince Suriye’yi Moskova için bu kadar önemli kılan nedir?
Mesele Suriye’deki Baas rejimini ayakta tutmak değil, Doğu Akdeniz’deki askerî varlığını korumak ve genişletmektir. Bunu büyük ölçüde gerçekleştirdi.
Şam’daki rejimin yıkılması durumunda Suriye üzerindeki nüfuzunu kaybedeceğini düşündüğü için bu ülkedeki iç savaşa müdahale etti ve Suriye’deki askerî varlığının kapasitesini ciddi oranda artırdı. Tartus’taki deniz üssünü genişletirken, Lazkiye yakınındaki Hmeymim’de önemli bir hava üssü kurdu.
Son durum ve büyük resme, önceki gün Kremlin'de imzalanan protokol ile ortaya çıkan haritaya bakalım. M4 Karayolu tam da İdlib’i kuzey-güney kuşağında ortadan kesiyor. Yolun altışar kilometrelik kuzey-güneyinden bir güvenlik kuşağı ile sarıyor. Yolun Hatay sınırına kadar olan kent merkezli bölümü sahaya yerleşen Türk silahlı kuvvetlerinin kontrolüne bırakılıyor.
Bu saatten sonra buraya müdahale doğrudan Türkiye’ye müdahale anlamına gelir, bunu kabul ettiler.
Dolayısıyla bölgede barış istemeyen yapının ayarı bozuldu. Bu yapı her iki süper güce hükmetmeye çalışan “Siyonist-Evangelist” paralel derin devletlerdir. ABD ve Rusya’nın varlığını, İsrail’in Büyük İsrail hayalini besleyen Suriye’de iç savaşın devamıdır.
M4 Kuşağının kontrolümüzdeki güney bölgesinin rejim güçlerine bırakılmış olması kayıp görünse de asıl olan kuzey bölge ile Afrin'de yarım kalan “Güvenlik Kuşağı”nın son halkasının Lazkiye’ye kadar tamamlanmasıdır.
Güvenli bölge demek terör örgütlerinden temizlenmiş yaşanabilir alan demektir. Barış ortamı sağlandığında mültecilerin kendi evlerine dönmesi beklenebilir. Bu tersine göç, kendi nüfusunun yarıdan fazlasını bombalayarak ülke dışına sürerek “mezhebe dayalı” nüfus arındırması peşindeki Esad’ın oyununu da bozacaktır.
Eğer Türkiye bu gelişmelere baştan beri müdahil olup seyretseydi etrafımız bugün bir güvenlik kuşağı değil bir “Terör Kuşağı” ile çevrilmiş içeride ise 8 milyonu zorlayan bir devasa mülteci kitlesi ile baş başa kalmıştık. Bu ise hayal bile edilemez bir kargaşa ve çatışma ortamı demektir.
Petrol yataklarını gasbetme, askerî üstünlük alanlarına hâkim olma, Akdeniz’e koridor açma ve nihayetinde Büyük İsrail hayaline hizmet peşinde olan ABD, RUSYA ve İRAN ve onun vekâlet savaşçıları bu sürecin ikinci ayağına, ayakları kırık giriyorlar.
Kurmak istedikleri “Yeni Dünya Düzeni" için Suriye'de milyonlarca kişinin ölmesi, Suriye kentlerinin harabe hâline gelmesi ve Suriye ekonomisinin çökmesi gerekiyordu, öyle de yaptılar.
Ancak, "Kremlin Ateşkesi" bu sürecin devre arasıdır.
İlk yarıdaki hamlelerimiz ve sonuçları, gelen tepkilere bakıldığında saldırganların oyununu fena bozdu. Ardan Zentürk haklı: “Meğer biz Suriye’nin değil, İsrail’in topraklarına girmişiz(!)…”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.