Esad ailesinin yıllarca süren baskıcı yönetimine son veren 8 Aralık Suriye Devrimi, 2024 yılının en önemli olayı olarak değerlendiriliyor. Suriye’de Esad rejiminin yıkılması bölgedeki ülkelerin ve uluslararası aktörlerin bölge üzerindeki arka planını da ortaya çıkardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gelen “muhalifleri durdurun” taleplerinin en dikkat çekici olanı, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin Ankara’ya gelerek “Suriye’de Esad’ın ayakta kalması karşılığında PKK ve petrol gibi konular dâhil kazanım vaadinde bulunması” oldu.
Esad rejimini ayakta tutmak için her kapıyı çalan ve tüm başvuruları karşılıksız kalan İran, Suriye'deki Esad rejim güçlerine destek birlikleri gönderse de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ile Suriye Millî Ordusu'nun (SMO) iktidarı ele geçirmesi, bölgesel güç dengesini kökten değiştirdi.
Halep'in Esad rejiminin elinden alınması ve iktidarın değişmesi ile yıllardır bölge üzerinden yaptığı yatırımları kaybeden İran, ülkedeki güçlerini geri çekerken en çok hasar alan ülke oldu.
“Suriye'de Esad'ın çöküşü İran’ın ‘Şii Hilali’ projesine vurulmuş darbedir” diyen ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Tahran'ın durumunu "Bölgesel bir hâkimiyetin benzeri görülmemiş çöküşü" olarak tanımlıyor.
Esad yönetiminin devrilmesiyle bölgedeki önemli müttefiklerinden birini kaybeden İran'ın dinî lideri Ali Hamaney, ABD ve İsrail'i suçlarken isim vermeden "Suriye'ye komşu bir hükûmet, Suriye'de yaşananlarda bariz bir rol oynadı ve oynamaya devam ediyor…” diyerek Türkiye’yi suçluyordu.
Suriye eski Suriye değil, sahada güç dengeleri de bölge üzerindeki planlar da, ittifaklar da değişti. Suriye kendisi değişmekle kalmadı etrafını da değiştirdi. Trump’ın dediği gibi: “Suriye’nin anahtarı Türkiye’nin elinde…”
Bu sonuçtan ağır hasar alan İran çok rahatsız...
Esad operasyonu İran’ın ‘Şii Hilali’ hedeflerini kırmakla kalmaz. Birçok İranlı işsizlik ve yüksek enflasyonla mücadele ederken rejime karşı yaygın olan öfkesi kabardı. Gelişmeler mevcut dayatmacı yapıdan kurtulmak isteyenler için cesaret verebilir.
İçerideki öfkeyi dışarıdaki mağlubiyete çekerek kamuoyuna yön vermek isteyen İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, "Yeni Şam yönetimi ile ilişkilerimizin geleceği, onların İran devleti, Suriye'deki Şiilere karşı tutumları ve İsrail'le terörist gruplara yönelik mesafelerine bağlıdır…" ifadelerini kullanmıştı.
Önceki gün İran Devlet Televizyonunun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i hedef alan hakaretler içeren etkinliği de bir başka operasyon.
İran’ın karalayıcı açıklamalarını sert bir şekilde kınayan ABD Temsilciler Meclisi Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya Alt Komitesi Başkanı Joe Wilson yaptığı açıklamada “NATO müttefiki Türkiye'nin, Tahran’daki terör rejimine karşı kritik bir ortak olduğunu, İran'ın Türkiye'yi karşısına alamayacağını” vurguladı.
İran'ın “Direniş Ekseni Planı” ve bölgede hegemonya kurma iddiası Suriye'de yaşananlarla paramparça oldu. Lübnanlı Şii din adamı Hani Fahs'ın dediği gibi "…En iyi yol Suriye’de Esad yönetiminin düşmesidir. Bu şekilde Türkiye ve Suriye rahatlayarak birlikte bir gelecek kurarlar...”
Suriye ile olan ilişkileri üzerinden Arap dünyası ile temas kurmaya çalıştığı koridoru kaybetmekle birlikte Akdeniz’in uluslararası sularına erişim rüyası da kâbusa dönen İran şimdi bu durumu kendi halkına anlatmakta zorlanıyor.
Bu gelişmeler İran’da Suriye'dekine benzer bir rejim çöküşünü garanti etmiyor olsa da İran yönetimi “Kâzib Büyümenin”(*) sonuçları ile yüzleşecek…
.....
(*) Kâzib; sahte, geçici, uydurma, yalan.
Hikmet Köksal'ın önceki yazıları...