Temeller yıkıldığında yukarıda bir şey kalmaz!..

A -
A +
Kıbrıs'taki Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçları bizim için ne anlam ifade ediyor?..
Türkiye’yi tıpkı Rumlar gibi işgalci bir düşman olarak gören "Kıbrıs'ta çözüm için topraklarımızdan bir kısmını Rumlara geri vermeliyiz…" diyen bir adam arkasındaki takipçilerle birlikte seçimi zorladı. Üzerinde durulması gereken mesele “fikrî iktidar” yoksulluğunun siyaset sosyolojisini de nasıl tepetaklak ettiğidir.
İçerideki siyasi aktörlerin bundan alacağı çok ders var.
Eğer siyasetçi de olsa bir adam tek başına “Rumlara toprak verelim…” diye bir çıkış yapsaydı tımarhaneye kapatılırdı. Ancak arkasındaki takipçilerin çokluğu onun bu hezeyanlarını meşrulaştırdı ve deli gömleği giymekten kurtardı. Bu durum uzun zaman içinde kültür ve sanat dünyasının baştan sona kadar aşağılık kompleksi aşıladığı bir toplumun hafızasının nasıl silinerek ruhunu kaybettiğinin resmidir.
Kıbrıs'ın dününü yaşayanlar böyle bir taleple piyasaya çıkmanın Berlin duvarını yıkmaktan zor olduğunu bilir.
Berlin duvarı yıkılıp soğuk savaş sona erdiğinde bunu temin eden birçok faktör vardı. O sırada haber muhabirliği yapan Michael Nelson diyor ki: “Silah kullanıldığı için değil; Berlin Duvarını silahlar yıkmadı, bunu silahlardan daha tesirli olan medya yaptı. Medya Batı'ya bakan bir pencere açtı, komünist düzende yaşayanlar izledikleri görüntülerle özgür dünyanın gerisinde kaldıklarını fark ettiler. Demir perdede gedik açıldı…”
Toplumu yaşatan, onun kararlarına yön veren; kültür de, sanat da, fikir de, siyaset de medya araçları üzerinden inşa eder ve işler. Ve kendi iktidarını kurar.
Medya araçları toplumun mevcut hafızasını silebilir. Hafızasını kaybeden toplumlar da aidiyetini kaybettiği için kaçınılmaz olarak çalacak kapı arar. Bir toplumu sömürge yapmak için  sömürgecilerin gelip işgal etmesine falan gerek yok, eğitim, kültür ve sanat sistemini beslemediğinizde sahayı boş bulanlar bu fırsatı kullanır. İşgal içeriden yapılır.
Bu hasar dünden bugüne ortaya çıkmaz. Değerlerinizi nesiller arasında taşıyacak fikir, sanat ve ahlâk ordularınızı kaybettiğinizde gelecekte çürümekten ve yok olmaktan kurtulamazsınız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, iki gün önce İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi açılış töreninde dikkat çektiği "Gerçek iktidarın fikrî iktidar olduğunu iyi biliyoruz. Tek tek bireylerden başlayarak, toplumun tamamına uzanan fikrî iktidar yolu zor ve zahmetli bir süreçtir. Kendimi bu konuda mahzun hissediyorum. On sekiz yılda her alanda tarihî eserlere ve hizmetlere imza attığımız eğitim, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum.”  hitabının muhatapları, varlığını bu hizmetler üzerinden sürdüren kurumların kendileri ile bir vicdan muhasebesi yapması zorunludur.
Nihayetinde kültürel olarak kaybettiğiniz bir yeri coğrafî olarak koruyabilmeniz mümkün değildir. Bizim karşı duracağımız kuşatma, dışarıdan yapılan stratejik kuşatma öncesi, içeride iki asırdır iliklerimize kadar yaşadığımız kültürel kuşatmadır.
Kıbrıs seçimlerindeki travma, kültürel yozlaşmanın bir toplumu nereye sürüklediğinin açık bir sonucudur. Bu kültürel kuraklık neredeyse topsuz, tüfeksiz, savaşmadan Kıbrıs'ı Rumlara teslimle sonuçlanacaktı!..
Kıbrıs seçimlerinde aşılan hendek “fikrî iktidarın” ne anlama geldiğini bize öğretmiş olmalıdır. Bundan ders almayan ve gelecek için bir yol haritası çıkarmayan kişi ya da kurum şifa bulmaz. Fikrî İktidar; her toplumun sırtını verdiği “manevî direnç noktaları yani kültür, sanat, siyaset, fikir, ahlâk ve estetik” zenginliğidir.
Dışarıda kazandığımız mevzilerin anlamlı ve kalıcı olması ancak bu direnç noktalarının varlığı ile mümkün. Yoksa yozlaşmanın sınırı yok...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.