Dağdan şehre inen terörün şehirden de tarihe karışacağı umudu ile terör sonrası güneydoğuda işsizlik ve getirisi yoksulluğun büyük bir sıkıntı olacağı endişesi dillendiriliyor. Kimilerince çukura düşmüş “kayıp kuşak”, kimilerince şiddet ortamında yeterince eğitim alamamış “fırtına çocuklar” olarak tanımlanan terör ortamında büyümüş gençlerin terör fırtınası sonrası için aş ve iş beklentilerinin nasıl karşılanacağı muamma değil.
Şiddet, kalkınmanın düşmanıdır, sermaye, iş adamı ve kamu yatırımlarını kovar. Bölgenin fakirliğini şiddet için sermaye yapanların bizzat kendilerinin şiddet üretmesi ne kadar trajik bir durumdur.
Çözüm süreci boyunca inşaat ve turizm üzerinden hareketlenen bölge ekonomisindeki canlanma, yoksulluğu terörist olmaya bahane yapanlar tarafından dinamitlendi. Bölgede kendi insanının kendini can havliyle dışarı attığı bir bölgeye turist boş kovan toplamaya mı gelecek?
Bölgede teröre malzeme olanlar bölgenin ekmeği ile oynadılar. Kalem ve kameraları ile terörü meşrulaştırmak için kılıf uyduranlar da bölge insanının ekmeği ile oynadılar. PKK terörü ve yandaşları çözüm sürecinde epey canlanan turizm ve inşaat sektörünü can evinden vurdu.
Bölgede refahımız önce huzura, huzur da coğrafyanın bozulan sosyolojisinin düzelmesine bağlıdır. Varlıkta kendisini eşitlemek isteyen herkes bir ülkenin vatandaşı, aiti olmanın sorumluluğunda da kendini eşitlemelidir.
Bölge bir seferberliğin arifesindedir ama öyle zannedildiği gibi hendeklerin kapatılması, delik deşik olmuş meskenlerin, yakılan okulların yeniden inşasından ibaret ve sınırlı değildir bu seferberlik.
Bu seferberlik kayıp kuşakları ahlak ve sınır tanımayan fırsatçılık, gayrimeşru kazançtan beslenen siyasetin istismarından kurtarma için yapılmalıdır. Gençlerin çok ucuza pazarlandığı piyasayı yok etmek, uyuşturucu ticareti, kaçakçılık ve benzer tezgâhların elemanları olmaktan kurtarmak için yapılmalıdır.
"Nasıl yapılmalı?" sorusunun cevabı basittir. İslami Ahlak ve terbiyeyi genç nesillere öğretmesi gereken aileden başlayan kişi ve kurumlar uykuya yatıp duyarlılığını kaybedince bölgede etnik kimlikler en muhtaç olduğumuz mayanın, İslami kimliğin önüne geçti. Bunun faturası da ağır oldu. Çocuklar kendilerine seküler yeni bir dünya vadeden çetelerin kuşağına düştüler ve çokları da bu yağmayı sonucuyla yüzleşinceye kadar sadece seyretti. Çokları da bu yağmaya alkış tuttular.
Kendi "özyönetim" yalanlarını kurmak hayaliyle saldıranlar ateşin içine düştü.
Şimdi mekânları yeniden imar ederken, geride kalan ruh enkazının yaralarını sarmak için bir medeniyetin İslam Ahlakı üzerinden yeniden inşası gerekiyor.
Bir analist önceki gün ekrandan güneydoğuda cansiparane hizmet veren kamu personeli, asker ve polise moral destek için siyasetçilerin fildişi kulelerinden çıkıp bölgeye gitmeleri gerektiğini söylüyordu. Bu sadece siyasetçilerle sınırlı bir vicdan borcu değildir.
Din adamları, akil insanlar, akademisyenler, eğitimciler ne gün için?..