1920 yılında, Afganistan’da Topal Molla lakaplı bir adam bir tekke kurmuş. Topal Molla’nın etrafında toplanan müritleri üç yıl içinde 200 bine sonra mürtlerinin sayısı 300 bine ulaşınca Kral’a karşı bir ayaklanma hareketi başlatır.
Afganistan’da kan gövdeyi götürmüş. O yıllarda Afgan Kralı olan Emanullah Han sonunda ülkesini terk etmek zorunda kalır. Ülkesini terk ederken havalimanında yanına silindir şapkalı sarışın bir yabancı yaklaşıp sırıtarak çok güzel bir Urduca ile sormuş.
“Beni tanıdınız mı?” demiş Emanullah Han’a, “Ben meşhur Topal Mollayım. Afganistan’daki görevim bitti, İngiltere’ye dönüyorum.”
“Seni tanıdım” demiş Emanullah Han. “Ben senin İngiliz casusu olduğunu biliyordum, fakat halkıma o kadar çok tesir etmiştin ki, senin casus olduğuna onları inandırmak çok zordu…”
Topal Molla, sakalı kesmiş, sarığı atmış başına silindir şapkasını oturtmuş ve İngiltere yoluna koyulmuş.
Afganistan’da 1925’te yaşanan bu trajedi bizde 1960’larda Kestane Pazarı’nda temelleri atılan millet tarafından 15 Temmuz gecesi önü kesilen “Yüzyılın İhaneti”nin benzeridir.
1960 yılında Kestane Pazarı’nda mekân tutan, karıncayı incitmeyen, tahta ranzada yatan, hasırda oturan, eğik boyunlu, salya sümük, derinliği olmayan nutukları, isterik krizleri ile etrafındaki şebeke tarafından şişirilerek hızla büyüdü.
Hezeyan ve hayalleri, kürsüdeki ayılıp bayılmalar bir çadır tiyatrosu şamatası içinde büyütüldü. İllüzyonist Zati Sungur gösterileri gibi ama dinî ayin havası içindeki terapi seanslarına girip çıkan kalabalıklar giderek büyüyor ama arka plandaki insanların hayatını karartan ya da önünü açan çıkarcı ilişkileri ve dinî referanslardaki çarpıtmayı görmüyordu.
Çemberin dışında olanlar da kendilerini rahatsız etmediği için salya sümük gözyaşından başka sermayesi olmayan meczup bir adamın milyar dolarlara hükmetmek, dünyanın her tarafında okul açmak, devletin mahremine girip izlemek gibi haltları karıştırabilecek çapta olamayacağını fark etmedi.
Kürsüde yatıp kalkan sümüklü ve sünepe adam, etrafındaki kalabalıklar büyüdükçe, soru çalan, atama yapan, para yöneten, iktidarlara parmak sallayan, sigortası attıkça ihvanları falakaya yatıran bir çete reisi hâline dönüştü.
Türkiye’nin Topal Molla’sı kendisini şişiren “Üst Akıl” tarafından içine konduğu düdüklü bir tencerede 15 Temmuz akşamı patladı.
Ama hesapları tutmadı, beklentileri içerde kan gövdeyi götürürken başta Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ve devlet yöneticilerinin Emanullah Han ile aynı kaderi paylaşmalarıydı. Belki yıllarca sürmelerini planladıkları iç sarsıntı Sayın Cumhurbaşkanı’nın milleti meydanlara daveti karşılık buldu ve on iki saatte sümüklü darbeciler derdest edilip kendi kazdıkları kuyuya atıldılar.
Şimdi bilindik süreç devam ediyor. Ancak asıl sorgulanması gereken bir meczubun nasıl “Üst Akıl” tarafından böylesine şişirilerek belki yıllar sürecek bir yarayı açtığıdır. Ekranlarda hap yutup uçuşa geçenler gibi paylaşım yapanlar, miting alanlarında kurulu platformlarda masumiyet karinesi olarak fotoğraf çektirip selfie yapan bazı tövbekârların da kendileri ile yüzleşmesi gerekir.
Hele bazıları masum bir insan için fazla tövbekârlar.