Ya değiş, ya öl, başka yolu yok

A -
A +

Büyük bir TV imalatçısı fabrikanın yönetim kurulu başkanı yılı yüksek satışlarla kapatan fabrikanın müdürünü çağırarak “Bizi mahvettin, geleceğimizi kararttın, defol git..” deyince şaşkınlık içindeki müdür “Satışta en yüksek ciro ile rakiplerimizi geçtiğimiz için mi kovuluyorum?” der. Başkan iyice köpürmüş, “Hayır, rakiplerimiz artık renkli televizyon üretmeye başladı, altyapılarını ona göre kurdu biz ise hâlâ siyah beyaz üretmeye devam ediyoruz, son müşterileri de sen topladın. Seneye ne halt edeceğiz?” der.

Bu fıkra sanayi dünyasında “ya değiş, ya öl” kuralını anlatmak için sık kullanılır.

Aynı kural toplumsal değişimi fark edemeyen ya da değişen dünyadaki farklılığa kendi çapsızlıkları yüzünden yer bulamamaktan korkup değişime karşı çıkan siyasetçiler için de geçerlidir. Tabii bunlar sadece kendilerini değil arkalarına taktıkları kitleleri de ortada bırakıyorlar.

Dünya hızla değişirken bizdeki çoğu sivil toplum yapısı, sermaye ve sanayi işletmeleri, medya, bürokratik yapı ve siyaset yapısı değişimde zorlandı. Özellikle yerleşik medya, sermaye ve siyasetçiler direndi.

Sanayileşme ve iletişimin hızlı gelişimi son yarım asırda toplumu kırsal köylü niteliğinden sanayi toplumuna çevirirken bunu kabullenmeyip sanayi toplumuna köylü muamelesi yapanlar eriyip yok oluyor.

Son örnek anayasa değişikliği ile bu kurumların ortaya koyduğu tavırdır.

AK Parti’nin değişiklik karşısındaki tutumu Genel Başkan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın AK Parti Genişletilmiş İl Divanı Toplantısında söylediği “Türkiye değişecek, siz de değişeceksiniz kardeşim başka yolu yok. Değişime ayak uyduramayan herkes yok olmaya mahkûmdur, biz de dâhil” sözleriyle özetlenebilir. 

CHP de bu değişim sürecinin Türkiye’nin geleceği ile birlikte siyasi partilerin ve vesayet odaklarının da geleceği konusunda öneminin farkında. Ama eğer referandum sonucu “evet” çıkarsa bunun cumhuriyet döneminin ve daha önce kurulmuş olan medeniyet birikimlerini, kültürünü oluşturan ne kadar birikim varsa hepsini geriye götürecek bir değişim olacağını iddia ediyor.

Değişime her zaman karşı olan CHP kendi gelecek planlarını kurmayıp başkalarının planlarının parçası olarak kalmakta ısrar ediyor. Her değişim gibi anayasa değişikliğini de kendisi için tehdit olarak algılıyor.

Siyaseti her zaman Yargı, Asker Sivil bürokrasinin himayesinde yapmayı alışkanlık edindi.

Özellikle Merhum Menderes ve Turgut Özal dönemlerinde bu cephenin demokrasi, hukuk ve insan haklarını çiğnemesine karşı çıkmak yerine onlarla iş birliğine girmeyi tercih etti.

27 Mayıs darbesini yapanların yargılamalar için kurduğu Salim Başol Başkanlığındaki kurgu mahkemelerde, mahkeme heyetinin sanık savunmalarını bile dinlememesine, Adnan Menderes duruma itiraz edince Mahkeme Başkanı Salim Başol’un “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor…” diye hukuku, anayasayı, insan haklarını katletmesine seyirci kalmıştı. 

Şimdi referandum sürecinde milletin tercihinin “evet” olması durumunu anayasa ihlali, cumhuriyet kazanımlarının tehlikeye düşmesi olarak görüyor. Sadece kendi pozisyonunu kaybetme korkusundan doğan bu hedef saptırma telaşı, milletin gözünden kaçmıyor.

Bu yaşananların özeti şudur;

Mevcut bürokratik ve hukuk yapısı Türkiye’yi taşımıyor. Cam fanusa hapsedilmiş büyümek için hareket ettikçe kendisini fanusun çeperine vuran sazan balığı gibi durmadan yara bere içinde kalıyoruz. Büyümenin yolunu açmak bu fanusu değiştirmekten geçer.

Referandum millete "Yeni Türkiye"nin yolunu açma fırsatı verecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.