Önceki gün Birlik Vakfında Prof. Dr. Nizamettin Parlak Hocanın “İslam tarihinde şehir algısı” başlığı ile paylaştığı sunum, şehirlerin geleceğini kurtarma derdindeki şehir planlayıcıları ve yerel yöneticiler için de kullanmaları hâlinde büyük kazanç olur.
“İnsanın tabiatında bir arada yaşama temayülü vardır. Ve İslâm dini medenî hayatı teşvik etmektedir, çünkü gerçek anlamda uygarlık ancak kentlerde olur” sözleri ile konuşmasına başlayan Prof. Dr. Nizamettin Parlak, şehirlerin, yerleşik hayata geçmek zorunda kalan insanın, hayatını düzenlemek üzere meydana getirdiği en önemli yapı olduğunu vurgulayarak şöyle dedi:
Şehirlerin inşasında, korku, iş birliği, sosyal dayanışma, güvenlik, mahremiyet ve ferdiyet belirleyicidir. Mimarlığın dünyayı güzelleştirmek gibi bir hedefi vardır/olmalıdır. Şehrin güzelleşmesi, şehir hayatını düzenleyebilmek için en önemli ihtiyaç olan üst bilgi kaynağını ahlakta ve dinde bulur.
Kur’ân-ı Kerîm’de, şehirlerin estetik zevklere uygun şekilde planlanması ve güzel görüntüye sahip bulunması, ayrıca emin ve güvenilir yerler olması gerektiğine delâlet eden âyetlerin yanında Müslümanların şehirli bir toplum meydana getirmeleri konusunda yol gösteren, geçmiş topluluklarla ilgili bilgiler de yer alır.
Hazreti Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” de şehirlerin bayındır hâle getirilmesini istemiş, sıkıntı ve zorluklarına rağmen şehir hayatının insanlar için daha hayırlı olduğunu söyleyerek yerleşik hayatı ve şehirleşmeyi teşvik etmiştir.
İslâmî dönemde şehircilik alanındaki ilk düzenlemeler Resûl-i Ekrem tarafından hicretten sonra kendisine nispetle “Medînetü’Nebi” adını alan Yesrib’de yapıldı. Hazreti Peygamber Medine’ye hicret eder etmez orada bir mescit inşa ettirerek ileride kurulacak Müslüman şehirleri için “cami merkezli şehir modelini" başlatmıştır.
Kuracağı şehir devletinin önce sınırlarını belirledi, ardından mescit yeri, pazar yeri ve mezar yeri tahsis etti. Hazreti Peygamber’in “sallallahü aleyhi ve sellem” Medine’de yaptığı ilk işlerden biri de mekânsal sınırları (Medine şehrinin sınırlarını) tespit etmek olmuştur. Çünkü grup kimliğinin oluşmasında mekânsal sınırların belirlenmiş olması çok önemli. Bunu pekiştirmek için de hicretten itibaren kim nerede Müslüman olursa olsun, onların Medine’ye göç etmelerini şart koştu. Medine model oldu.
İslam Medine’yi gönülden fethetmiştir.
İbadetler, mabetler, temizlik ve mahremiyet anlayışı şehirlerin, şehirlerdeki meskenlerin şekillenmesini, fiziksel yapısını, mimarisini ve sanatını etkiler ve geliştirir. Mesela namaz ibadetinin en temel şartlarından biri temizlik olduğu için İslâm şehirlerinde hamamlar, çeşmeler ve tuvaletler de yer almaya başlamıştır. İlk çeşme, ilk kapalı tuvalet 622 yılında Medine’de inşa edilmiştir.
Bugünkü mimariye gelince; bize hitap etmiyor, apartmanda mutlu değiliz. İnsanları “konut silolarında” yaşatmak birçok sosyal, psişik ve kültürel krize yol açmaktadır. Yüksek katlı yapıların aksine kat sayısı az olan evler hem daha sağlıklı hem daha ekonomiktir.
Toplumumuzda artan sorunların sebepleri arasında yeni yapılaşmayla kaybettiğimiz mahremiyet algısının rolü nedir?
Mahremiyeti yok eden mimariye izin veren her seviyedeki insan, sorumludur.
“Yık daha yükseğini yap” metoduyla yıktıklarımızın üzerine daha güzel şeyler yapamadık. “Yık-Yeniden yap” anlayışı çeşitli sorunlar üretmektedir. Onlardan biri de aidiyet sorunudur. Hâlbuki mekânlar, şehirler, mimarî, aidiyet duygusunu beslemelidir.
Kentlerin aidiyeti, kaybetme sorunu var. “Yok, edilen tarih insanların aidiyetini zayıflatıyor.” Bu yüzden yabancılaşma artıyor, bu da öfke üretiyor.
Turgut Cansever’in deyişiyle; “Arazi spekülatörlerinin/vurguncularının emrindeki şehir planlaması ve bunun kontrol sistemleri mimariyi hırsızlık ve soytarılık dünyasının oyuncuları hâline getirmiştir...”
Konferansın bitiminde şu soruya cevap aradık: “ŞEHİRLER İNSAN İNŞA EDEN, İNSAN REPRODÜKSİYONUNUN YAPILDIĞI MEKÂNLARDIR… Her toplum, hayatının merkezine kendi önceliğini/kutsalını yerleştirir... Acaba giderek terk edilen ‘cami merkezli’ şehirler yerine merkezine Tower ve AVM’lerin çöreklendiği şehirler bize ne anlatıyor?..”